31 Ekim 2015 Cumartesi

İnatla Gelen Beraberlik


Başakşehir'de önemli bir taraftar topluluğu vardı bu akşam… 21:45 gibi ulaşım açısından kötü bir saat insanları etkilememiş ve siyah-beyaz sevgisi, tüm "statsızlık" sorununa rağmen; Fatih Terim Stadı'nı doldurmuştu. Şenol Güneş'in hafta başındaki çağrıları işe yaramış gibiydi, liderin güzel futbolunu izlemek isteyen yaklaşık 17 bin kişi vardı tribünlerde… Ligin en çok gol atan takımının, ligin en az gol yiyen takımını ağırlaması açısından da ilginç bir müsabaka futbolseverleri bekliyordu. Şenol Güneş, takipçilerinin kazandığı haftada puan kaybı yaşamamak hedefindeyken; Rıza Çalımbay'da savunma ağırlıklı futbolu sürdürerek Beşiktaş'a karşı sürpriz yapma amacındaydı. Ev sahibinde Şenol Güneş, cezalı Ersan Gülüm'ün yerine sonunda Alexander Milosevic'i düşünmüş ve İsveçli'ye şans vermişti. Yaz döneminde İsveç ümit milli takımıyla harika bir U21 turnuvası geçiren Milosevic, takımda mutlaka düşünülmesi gereken isimlerden… Kasımpaşa teknik direktörü Rıza Çalımbay ise; Bozhikov'un yerine sakatlığı geçen Omeruo'ya stoperde görev verdi. Scarione'nin yerine defansif özellikli Hakan Arslan ve Del Valle yerine de Adem Büyük, konuk ekibin diğer değişiklikleriydi.

İlk yarıya Beşiktaş etkisiz ataklarıyla başlarken; Kasımpaşa ise savunma güvenliğini elden bırakmamıştı. İlk 20 dakikanın bu şekilde geçmesinin ardından konuk ekip golü buldu. Beşiktaş defansında Milosevic'ten seken topta, Tunay Torun'a çok iyi bir pas çıkardı. Son haftaların formda golcüsü Eren Derdiyok da sert bir şutla kaleci Tolga'yı mağlup etti ve Kasımpaşa 1-0 öne geçti. Beşiktaş, golle birlikte şok yaşasa da bunu çabuk kırdı ve hemen beraberlik golünü buldu. Soldan kullanılan kornerde, Kasımpaşa kalecisi Isaksson topu uzaklaştıramayınca, Rhodolfo dokundu ve durum 1-1 oldu. Dakikalar 40'ı gösterdiğinde ise, Kasımpaşa adına Ryan Donk sahnedeydi. Yaklaşık 28 metreden çok sert bir şut çıkardı ve köşeye giden top kaleci Tolga hamle yapmayınca gol oldu. Bu golle 2-1'i yakalayan Kasımpaşa, ilk yarının bitiş düdüğüyle birlikte soyunma odasına 2-1 galip girdi. Kasımpaşa ilk yarı için son 25 dakikalık bölümde etkili bir futbol ortaya koyarken; ev sahibi Beşiktaş ise üçüncü bölgede çok verimsizdi. Gomez bir şeyler yapmak istiyor; ancak takım arkadaşları ona destek vermiyordu.

Sosa ve Gökhan hareket getirdi

İlk yarıdaki futboldan memnun olmayan Beşiktaş teknik direktörü Şenol Güneş, ikinci yarıya değişikliklerle başladı. Necip-Sosa ve Quaresma-Gökhan Töre değişiklikleriyle birlikte Beşiktaş, ikinci yarıda daha etkili olan taraftı. Kasımpaşa geriye çekilirken; Beşiktaş oyunun kontrolünü eline aldı. Bunun sonucunda da beraberlik golünü çabuk buldu. Sosa'nın orta sahada yerden uzun pasını iyi değerlendiren Mario Gomez ceza sahası içine girdi ve sert şutla durumu 2-2'ye getirdi. Ligdeki 8. sayısını kaydeden Panzer, fiziksel ve mental anlamda ligin nen formda forveti olduğunu bir kez daha kanıtladı. Beraberliğin ardından Beşiktaş, oyunu tam anlamıyla rakip kaleye yıksa da; golü bulan yine konuk ekip oldu. Kasımpaşa, belki de ikinci yarıdaki tek kontrasında, gole uzandı. Savunmada Rhodolfo-Milosevic ikilisinin anlaşmazlığında; yine Milosevic'in sektirdiği topta; günün başarılı isimlerinden Andre Castro, Eren Derdiyok'a şık bir pas attı. Eren de risksiz bir vuruşla takımını 3-2 öne geçirirken maçtaki ikinci golünü kaydetti. Yaşadığı ağır sakatlıktan sonra formda bir dönüş yapan Eren Derdiyok, beşinci maçında 4. golünü kaydetmiş oldu.

Golden sonra Şenol Güneş son kozunu stoper Milosevic'i çıkarıp forvet Cenk'i oyuna sürerek yaparken; Rıza Çalımbay'dan ise art arda defansif oyuncu değişiklikleri geldi. Mağlup duruma düşüşünün ardından yine oyunu rakip kaleye yıkan Beşiktaş, aradığı teselliye uzatma dakikalarında ulaştı. Donk'un eline çarpan top sonrasında Cüneyt Çakır, tereddütsüz penaltı noktasını gösterdi. Gerçekten, pozisyon net bir şekilde penaltıydı. Aksini iddia edenler, kendi takımları elle gol atarken; ses etmeyen insanlar tamamen… Topun başına geçen Oğuzhan Özyakup, top ve kaleciyi farklı köşelere gönderince durum 3-3'e geldi. Son dakikalar da orta saha mücadelesi şeklinde geçince; Beşiktaş iç sahada önemli 2 puan kaybetmiş oldu.

Soru işareti Tolga

Beşiktaş'ın liderliğe oturuşunda çıkışta performansıyla katkıda bulunan Tolga Zengin, bugün sahanın en kötülerindendi Siyah-Beyazlılar adına… Yediği üç golde de hamle yapabilecek en az 1-2'sini kurtarabilecek durumdaydı. O ise ya ağır kaldı ya da hamle yapmamayı tercih etti. Tipik "bir ay iyi gidip, iki ay mental anlamda sorunlar yaşayan Tolga" performansını sergiledi bu gece… Beşiktaş, hedeflerini yukarıya koyduysa Tolga ile bunları başarabilmesi çok zor. Eskiden Cordoba, Asper örneklerini gördüğümüz gibi, kaleye yabancı ve deneyimli bir isim transfer edilmeli.. Bunun için de listemde kesinlikle 2 isim var. Birincisi, Cech'in transfer edilişi sonrası Arsenal'de formayı unutan David Ospina… Uygun bir bedelle alınabilirse, Beşiktaş için ideal bir kaleci… İkinci isim ise, PSG'da mutsuz görünen Salvatore Sirigu! Deneyimli İtalyan, alınabilirse tecrübesiyle Beşiktaş'a avantaj sağlayacaktır. Çok beklemeden, devre arasında tüm şartlar zorlanarak bu iki isimden biri kadroya katılmalıdır. Siyah-Beyazlılar için bir eleştirim de savunmaya… Ev sahibinde savunma, bazı günler çabuk dağılıyor, çok top sektiriyor ve pozisyonunu çabuk kaybedebiliyor. Bugün de onlardan biriydi. Bu savunma hattı, ilerisi için iyi sinyaller vermedi. Uygun bedelli yabancı bir stoper veya anlaşama zemini sağlanarak yapılacak bir Serdar Aziz hamlesi, devre arasında Beşiktaş'ın işini kolaylaştırabilir.Savunma ile orta saha arasındaki yer yer ortaya çıkan kargaşa da Vei ve Tolgay'ın dönüşüyle ortadan kalkacaktır.

Beiktaş'ın bugün ilginç bir futbol oynadığını da unutmayalım… Siyah-Beyazlılar, galibiyet için skor ararken; çok silik bir oyun ortaya koydu bu gece… Tam tersine, beraberlik golü aradığı dakikalarda ise, günün en iyi futbolunu oynadılar. Ev sahibi adına, böyle bir ters orantı vardı bu gece…


Gelelim Kasımpaşa'ya… Öncelikle Nantes'tan transfer edilen Fransız sol bek Olivier Veigneau, ligimize inanılmaz formsuz başladı. Hatalarda devam eden formsuz performansını bu hafta da sürdürdü. Rıza Çalımbay ona 72 dakika nasıl dayanabildi, gerçekten çok şaşırdım. Bu vasatın altında performansıyla 30 yaşındaki sol bekin ve Kasımpaşa'nın sol kanadının işi hiç kolay değil… Son 2 hafta, onlar için bu konuda büyük bir uyarı oldu. Diğer bir konu ise, Kasımpaşa'nın sanki 1970'lerdeymiş gibi oynadığı sıkıcı futbol… İstanbul ekibi, yine oynatmamak üzerine sahadaydı ve özellikle ikinci yarıda sanki futbolla hiç alakası yoktu. Mourinho tabiriyle otobüs çektiler ve tüm topları ileriye veya taca şişirdiler. Zaten bu şekilde topla oynama oranları çok düştü. Rıza Çalımbay'ı çok severim; ancak bu sistem Kasımpaşa'ya hiç yakışmıyor. Futbol, sahada oynanan rekabetli oyunla güzel; rakibi oynatmayarak ve kapanarak değil…

30 Ekim 2015 Cuma

Anfield’da “Normal Biri”


İngiltere Premier Lig ekiplerinden Liverpool’un teknik patronluğunu devralan Jurgen Klopp, kulübü güzel günlere ulaştırmaya çalışacak. Tıpkı daha önce Bundesliga’da Mainz ve Borussia Dortmund’un başındayken yaptığı gibi…

48 yaşındaki Alman çalıştırıcı, teknik direktörlük göreviyle kazandığı üne, futbolculuğu zamanında ulaşamamıştır. Futbola, 1975-1983 yılları arasında amatör kulüp SV Glatten’de başlıyor. Burada vasat yıllar geçiren Klopp, 1983’ten 1986’ya kadar forma giyeceği Ergenzingen kulübünde asıl istediğine ulaşıyor. 1989 yılında şu an Bundesliga’da olan Mainz takımının ilgisini çeken Jurgen Klopp, tereddüt etmeden ilk profesyonel serüvenine çıkıyor. Mainz, aslında O’nun kabuğunu kırıyor. Çünkü asıl görev pozisyonu forvetken; burada antrenörünün de telkinleriyle bir stopere dönüşüyor. Yeni görev yerinde gösterdiği başarı, Klopp’un 1989 yılından 2001’e kadar 12 yıl boyunca aralıksız Mainz forması giymesini sağlıyor. 325 maça çıkıyor ve 12 senede stoper olmasına rağmen 52 gol atma başarısı gösteriyor. Pek tanınır bir futbolcu olmasa da ‘kalas’ gibi sert yapısıyla Almanya’da görev adamı stoperlerden biri oluyor. Klopp’taki bu pozisyon değişikliği, aslında günümüzde teknik direktörlük kariyerine de yarar sağlamış durumda… Klopp’un hücum becerileri, forvet özelliklerinden gelirken; top rakip takımdayken yönettiği kulüplerin agresif presi ve markaj yapısı ise, tamamen stoperliğinden gelen özellikleri… Olgunluk zamanlarında yakaladığı bu çoklu yapıyı, tam bir kitap tutkunu oluşuyla birleştirmeyi başarıyor Klopp, yönetim yeteneklerini de buna ekleyerek bugün olduğu, olması gerektiği noktaya geliyor.

İlk deneyimi Mainz’la

Jurgen Klopp, 2001 yılında Mainz formasıyla futbolu bırakmasının ardından; takımın başına getiriliyor. İlk sezonundaki mücadelesinde, Mainz’ı neredeyse boyun farkıyla Bundesliga 2’de küme düşmekten kurtarıyor. Asıl yapılanma bir sonraki sezon başlıyor. 2001-2002 ve 2002-2003 sezonlarında hücum futbolu ve takım oyunuyla Mainz’i kanatlandıran Jurgen Klopp, Bundesliga 2’de dördüncü olsa da üst lige çıkma şansını kaçırıyor. Klopp ve öğrencileri yılmıyor, takım 2003-2004 sezonu sonunda 3. oluyor ve tarihinde ilk kez Bundesliga’ya çıkıyor.

Jurgen Klopp, Mainz ile Bundesliga’daki ilk yılı olan 2004-2005 sezonunu 11. sırada tamamlıyor. UEFA’nın Fair Play uygulaması sebebiyle Avrupa’da mücadele etme şansı bulup yalnızca iki tur ilerliyebiliyorlar. 2005-2006 sezonu da 11. sırada bitiriliyor. 2006-2007 sezonunda ise Mainz, kötü futboluyla tekrar Bundesliga 2’nin yolunu tutuyor. Bir sonraki yıl, Mainz 4. olup Bundesliga biletini kaçırınca, Klopp ile kulübün yolları ayrılıyor. Sıradan bir alt lig takımından, Bundesliga tecrübesi olan bir ekip yaratmayı başarıyor deneyimli Alman çalıştırıcı… 2006 Dünya Kupası’nda Almanya’nın maçlarını ZDF kanalına yorumlarken; iyice sevilmeye ve ününü arttırmaya başladı.

Dortmund’la bir peri masalı

Jurgen Klopp 2008 yılında Borussia Dortmund ile sözleşme imzaladığında; Borussia Dortmund sıradan ayaklara sahip, küme düşmemeye oynayan ve borçlarından dolayı finansal sıkıntılar yaşayan bir kulüptü. Kulübün başında 7 yıl kalan ve taraftarların en büyük sevgilisi haline gelen Klopp, sihirli değneğiyle Dortmund’u dipten zirveye taşıyacak ve tam anlamıyla bir dünya kulübü yapacaktı.

İlk görev yılı olan 2008-2009 sezonunda Borussia Dortmund, Almanya Süper Kupası’nı kazandı ve ligi altıncı basamakta tamamladı. Ancak takımın bu dikey yükselişi, Dortmund yönetiminin 48 yaşındaki antrenör ile sezon bitmeden sözleşmeyi uzatmasına sebep oldu. Ayrıca, 2008 Avrupa Şampiyonası’nda Almanya’nın maçlarını yine ZDF’ye yorumladı, doğru tespitleri ile teknik direktörlüğünün yanında yorumculuğunu da konuşturdu. 2009-2010 sezonunda ise Dortmund, ligi 5. sırada bitirdi ve Avrupa Ligi biletini cebine koydu. Yine 2010 Dünya Kupası’nı başarılı yorumculuğuyla RTL’e anlattı. Sonrasını ise herkes biliyor, kısa keseceğim: 2010-2011 ve 2011-2012 yıllarında üst üste gelen 2 şampiyonluk, 2011-2012 sezonunda ligin yanında kazanılan Almanya Kupası ve ardından 2012-2013 sezonunda gelen Şampiyonlar Ligi Finali’nde ikincilik… Bu başarıların hepsi, Klopp’un dokunuşuyla Borussia Dortmund’un dipten zirveye çıkışını sağladı. Bu başarıları takip eden 3 sezonda Bayern Münih’in ekonomik ve sportif anlamında Bundesliga’yı dominasyonu engellenemezken; Jurgen Klopp ile Borussia Dortmund’un yolları 2014-2015 sezonunun sonunda ayrıldı.

Klopp futbolu

Jurgen Klopp’un futbol sisteminin en temeli, ‘takım olmak’tan geçiyor. Klopp özellikle Borussia Dortmund günlerinde takım halinde savunma ve takım halinde hücuma oldukça dikkat ediyor. Ve bu dikkat verdiği nokta, antrenörlük kariyerinde hep ön planda… Topla ilgili çalışmalar da sisteminde önem teşkil ediyor. Oyunun üç bölgesinde de agresif bir baskı tercih eder. Sisteminde, savunmayı ve baskıyı hücum presle forvetten başlatır. Rakibi üç bölgede de sıkıştırmayı ve bu sıkıştırma sonucunda kazandığı toplarla hızlı hücum yapabilmeyi hedefler. Tempolu futbolun temsilcisi olarak bunu Borussia Dortmund’a enjekte eder. Dortmund’un dipten zirveye yolculuğunun, temel sistemi bu ibarelerden oluşmaktadır.

Klopp’un taktiği, modern futbolun hayati damarı 4-2-3-1’dir. Top kendisindeyken bu sistemden ödün vermez. Ancak top rakipteyken; takımını çoğu zaman 4-4-2’ye döndürür. Bu, onun sisteminde hücum pres yapmak ve rakibi sıkıştırmak adına çok önemlidir. İstikrarı sevdiği için, bu düzenden ödün vermez. Antrenör ekibinde yer alan Željko Buvač, onun hayatında özel bir yere sahiptir. Buvač’ı yanından asla ayırmaz, onun eğitici karakterinden faydalanır ve takımının da faydalanmasını sağlar. O yüzden, Liverpool’da da ekibinde istediği ilk isim Buvač oldu. Klopp da aslında eğitimci bir teknik direktördü. Spor bilimleri üzerine üniversiteden mezun olmuş ve diplomasını almıştır. Futbolun bilimsel yönlerini de sever, onlara önem verir. Duygusal biridir, duygularına engel olmaz. Bu sayede Borussia Dortmund ile bozulması zor bir bağ kurmuştur.

Liverpool’u ayağa kaldırabilecek mi?

Sıkı bir Liverpool taraftarı olarak, 2009 yılından başlamak üzere ve düzenli bir şekilde hep bu takımın başına Jurgen Klopp’un getirilmesi gerektiğini savundum. Borussia Dortmund ve Liverpool karşı karşıya getirilip oyuncu grubu, sistem, takım, dinamikler ve taraftarlar düşünüldüğünde; Jurgen Klopp Liverpool için en doğru isimdi. Sonunda bu düşüncenin 6 yıl rötarlı olarak kabul görmesi, beni çok mutlu etti. Klopp’u “This  is Anfield” yazısına dokunurken gördüğümde, mutluluktan ve gururdan birkaç damla gözyaşı bile dökmüş olabilirim. Evet futbol tutkuların birleştiği bir oyundur. Ve dünyanın en tutkulu kulüplerinin başlarında yer alan bir takıma, tutkulu bir teknik direktör geliyordu.

Liverpool, sonunda “dank” etti ve kötü sonuçların ardından Brendan Rodgers ile yollarını ayırdı. Tüm Liverpool taraftarları bu haberle bayram etti. Kulübün sahibi Fenway Sports Group, elini çabuk tuttu ve sansasyonel bir ismi takımın başına getirdi. Daha önce 2011 ve 2012 yıllarında da Liverpool’un takımın başına getirmek için çok uğraştığı Jurgen Klopp’u bu sefer gerçekten John Lennon havaalanına indirdiler ve 3 yıllık imzayı da attırdılar. İmza törenine giderken “This is Anfield” diyerek gülmesi ve o meşhur yazının önünde bir müddet durması, basın toplantısındaki rahat ve kendinden emin tavırları, Jose Mourinho’nun “Speciel One” yorumu sorulması üzerine “I am the Normal One!” karşılığını verip gülebilmesi…. Belki sizin için çok minik; ama benim için bu devasa öneme sahip bu sahneler, Jurgen Klopp’un Liverpool için neden en doğru isim  olduğunu gösteriyor.

Klopp, basın toplantısında bu yıl çok büyük değişikliklerin yapılmayacağını açıklamıştı. Takımdaki tek sıkıntı, şu an için Klopp’un kontra atak futbolunun Liverpool hücumcularına nasıl etki edeceği… Çünkü Benteke, Sturridge, Coutinho, Firmino, Milner, Lallana gibi isimler bu tarz bir sistemde daha önce hiç mücadele etmedi. Dolayısıyla Klopp’un sisteminde ne kadar katkı verecekleri şu an bir soru işareti… Gelecek sezon ise takıma önemli transferlerin yapılacağını ve Klopp’un sonunda takıma istediği futbolu oynatabileceğini düşünüyorum. Yani Klopp ve Kırmızılar için asıl belirleyici, gelecek yıl olacak. Bu tabii ki benim düşüncem ve hislerim…

Klopp’un sistemine baktığımızda, Tottenham maçında 4-2-3-1 taktiğiyle sahada yer aldığını gördük; top rakipteyken ise bu sefer bir anda 4-3-2-1’e döndüler. Southampton maçında ise Merseyside ekibinin 4-3-2-1 taktiğiyle yer aldığını gördük. İlk ellerin hiçbir zaman günahı olmaz tabii ki; ancak Klopp bu yıl 4-3-2-1’de karar kılıp gelecek sezon yapılan transferlerle birlikte mi takımı 4-2-3-1’e çevirecek, düşünmüyor değilim.

Yolun açık olsun Jurgen Klopp… You’ll Never Walk Alone! Liverpoollu’lar olarak her zaman yanındayız ve kredin sonsuz…


29 Ekim 2015 Perşembe

Trabzon Can Havliyle!


Pazar günü yapılacak seçimler nedeniyle haftaiçi oynanan Spor Toto Süper Lig'in onuncu haftasında, Trabzonspor ile Gaziantepspor karşılaştı. Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nda tam bir strateji savaşı yaşandı. Geçtiğimiz hafta Sivasspor galibiyetinde 3-6-1 sistemini kullanan Trabzonspor teknik direktörü Shota Arveladze, iç sahadaki bu maçta da sistem değişikliğine gitti. Gürcü teknik adam 4-2-3-1 formasyonuyla sahadaydı. Cezalı Cavanda'nın yerine sağ bekte Salih Dursun görev yaparken; iyileşen Kevin Constant da sol bekteki yerine dönmüştü. Orta sahadaki tek değişiklik ise, on numara pozisyonunda sahaya çıkan Özer Hurmacı'yla yaşandı. Shota, Deniz Yılmaz'ın Medicana Sivasspor karşısındaki performansından memnun olacak ki, Gaziantep karşısında Cardozo ve N'Doye yedek otururken; yine onu tercih etti. Gaziantepspor'da ise Mutlu Topçu önceki haftadan tek değişiklikle sahadaydı. Sakat Chibuike'nin yerine Orkan forma giyerken; Putsila ortaya, Orkan ise sağ açığa çekildi.

Trabzonspor, ilk yarının ilk bölümlerinde Marko Marin önderliğinde etkili başladı. Alman futbolcu, gerçekten Trabzonspor için önemli bir yetenek ve hayati derecede gerekli… Ancak henüz 22. dakikada Marin sakatlandı ve yerini Medjani'ye bırakmak zorunda kaldı. Ev sahibi, bundan çok etkilendi. Bordo-Mavililer için ofans hattında her şey yolundayken; sol açık Kevin Constant'ın hatası, ev sahibinin gecesini kabusa çevirdi. Constant'ın hatasında sağda topu kapan Orkan Çınar, güzel ilerledi ve ceza sahası içinde topu Esteban'ın sağından filelerle buluşturarak konuk ekibi 1-0 öne geçirdi. Golde, Constant'ın hatasıyla birlikte Douglas'ın da markajda ağır kalması pay sahibi oldu.  Bu golün ardından Gaziantepspor iyice geriye yaslanmaya çalışırken; Trabzonspor ise oyunun kontrolünü eline aldı. Bordo-Mavililer 2 net pozisyondan yararlanamayınca, devreye 1-0 Gaziantepspor üstünlüğüyle girildi.

Shota golcü kozlarını oynadı

Trabzonspor, ikinci yarıya çıkarken dün etkisiz bir futbol ortaya koyan Deniz, yerini Cardozo'ya bıraktı. Bu durum, Trabzonspor'un hücum kuvvetini arttırsa da; topla daha az oynayan ve daha az pozisyon bulan Gaziantepspor, ikinci yarının başlarında ikinci golü bulan taraf oldu. Trabzonspor'da Constant'ın bir top kaybı daha golle sonuçlandı. Barış sağdan topu kaparak getirdi ve yerden ortaladı. Salih ve Okay arasındaki anlaşmazlıkta top Gaziantepspor'lu Larsson'un önünde kaldı, İsveçli de düzgün bir vuruşla Gaziantepspor'u 2-0 öne geçirdi. Dün ev sahibinin yediği iki golde de önemli savunma hataları dikkat çekti. Özellikle Constant'ın aklı, başka şeylerde gibiydi; Türkiye kariyerindeki en kötü futbolunu oynadığını söyleyebiliriz.

2-0'dan sonra Shota, Salih'i oyundan alarak N'Doye'yi sahaya sürdü. Böylelikle defansı üçe düşürüp forveti ikileyerek gol için tüm riskleri aldı. Nihayetinde futbol bir risk oyunudur ve dün gece Shota da oynadığı kumarla istediğini aldı. Bu hamlelerden 6 dakika sonra, Trabzonspor serbest vuruştan golü de buldu. Aykut Demir'in sert şutunda Gaziantep kalecisi Karcemarskas  ters ayakta yakalandı ve durum 2-1'e geldi. Yalnız golde Medjani'nin durumu düşündürdü. Zira top Aykut'un ayağından çıktığında, Medjani yeni ofsayt kuralına göre bayağı öndeydi. Farkı teke düşüren Trabzonspor, bu dakikadan sonra oyunu iyice rakip kaleye yıktı ve gol için tüm iştahını gösterdi. N'Doye'nin indirdiği topa klas bir vuruş yapan Paraguaylı golcü Oscar Cardozo, Trabzonspor'a 2-2 ile beraberliği getirdi. Bu gol hem dün vasat oynayan Trabzonspor'un puan alışı hem de Oscar Cardozo'nun sakat olmadığında asla yedek kalmaması için önemli bir uyarıydı aslında…


Beraberliğin ardında rakip kaleye iyice yüklenen Trabzonspor, galibiyet golünü bir türlü bulamadı. Gaziantepspor teknik direktörü Mutlu Topçu ise defansif oyuncu değişiklikleriyle oyunu soğutmaya ve 1 puanı kurtarmaya çalıştı. Arokoyo'nun eli ise, izlediğimiz açılardan net penaltı gibi duruyor, çünkü topun yönü de değişkenlik gösteriyor. Çağatay Şahan, bu pozisyonda da izleyici kalmayı seçerek, vasat yönetimine devam etti. Devre arasında taraftarların kaleci Onur'a yaptığı ve maçtan sonra yaşanan olaylar hakkında ise konuşmamalı… Bırakın, futbolun güzelliklerini yaşayalım, güzelliklerini konuşalım.

Teknik Direktörler Kuzeyde Güvende


Avrupa ve İskandinavya ülkeleri baz alarak teknik direktörler üzerinde yapılan araştırmada, hangi ülkelerde teknik direktörlerin daha uzun süre görevde kalabildiği ortaya çıktı. Listenin ilk sırasında, Kuzey İrlanda bulunuyor. Onu sırasıyla Finlandiya, Norveç, İzlanda, İsveç ve Danimarka takip ediyor. Buradan hareketle, listenin ilk sıralarında kuzey ülkelerinin etkili olduğu ortaya çıkıyor. Dünyanın en iyi ligi olarak kabul edilen İngiltere, bu ülkelerin gerisinde kalarak şaşırttı. Bunun yanında, yine dünyanın en iyi liglerinden kabul edilen İspanya, Almanya ve İtalya gibi ülkelerin de oldukça geride kaldığı görüldü. Ülkemiz Türkiye ise her zamanki gibi şaşırtmadı ve listenin sonuna doğru 38. Sırada kendine yer bulabildi.

Kuzey İrlanda’nın başarısı bir planlama mı yoksa tesadüf mü?

Kuzey İrlanda, EURO 2016 grup elemelerinde sansasyonel bir performans ortaya koydu ve F Grubu’nu 21 puanla lider olarak bitirdi. Böylelikle, direkt olarak Fransa biletlerini ceplerine koydular. Tarihlerinde ilk kez bir Avrupa Şampiyonası’na katılacaklar. Çok uzun yılların ardından gelen bu tarihi başarı, tüm Kuzey İrlanda halkı tarafından büyük bir sevinçle kutlanırken; spor otoriteleri de Kuzey İrlanda’yı takdir etti. Kuzey İrlanda’nın bu başarısının altında istikrar yatıyor. Hem kadrodaki jenerasyon hem de teknik ekip anlamında önemli bir istikrar sağladılar ve bu istikrar, onlara başarıyı getirdi. İstikrar demişken; Kuzey İrlanda teknik direktörü Michael O'Neill’in yaklaşık 4 yıldır milli takımın başında olduğu unutulmamalı… Tam olarak 46 aydır, teknik direktörlük koltuğunda oturuyor. Yani Kuzey İrlanda, böylesine bir başarıya ulaşabilmek için tam 46 aylık bir yapılanma geçirme durumunda kaldı.

Kuzey İrlanda Premiership’te görev yapan teknik direktörlerinin görevde kaldığı ay ortalaması 86… Kuzey ekibi, bu rakam ile birlikte listede birinci sırada yer aldı. Bu durum, milli takıma da yansıdı ve ülke futbolunda 4 yıllık bir istikrar sağlanmış oldu. Bu iki kulvardaki birleşim, Kuzey İrlanda’ya tarihinde ilk kez bir Avrupa Şampiyonası’nın yolunu açtı. Kuzey İrlanda Premiership; taraftarların sonuç odaklı olmadığı, spor adamlarının soğukkanlı davranabildiğim ve istikrara inanıldığı bir futbol ülkesi olarak birinciliği hak etmiş oldu.

Finlandiya ve Norveç takip ediyor
Listenin ikinci sırasında 54 ay ile Finlandiya bulunuyor. Kuzey İrlanda ile aynı grupta, F Grubu’nda bulunan Finlandiya milli takımı, başarısız bir dönem geçirdi ve gruplardan çıkamadı. Bu kötü performanslar sonrasında, Finlandiya Federasyonu, yeni teknik direktörünü sosyal medya üzerinden buldu. Kuzey ülkesi Finlandiya, son on yılda milli takım bazında istikrarı yakalayamazken; yerli ligleri Veikkausliiga’da durum tam tersi… Şampiyonluğun her yıl değiştiği ve son sezonlarda rekabetin arttığı Veikkausliiga’da teknik direktörlere güveniliyor ve istikrar artmış durumda… Bu düzenin milli takıma aktarılamamasının temel sebebi ise, Finlandiya milli takımının artık yeni bir futbolcu jenerasyonuna ihtiyacı olması…

Üçüncü sırada, 31 ay ile Norveç yer aldı. EURO 2016’da H Grubu’nda yer alan Norveç, Hırvatistan ile girdiği ikincilik savaşını son düzlükte kaybetti ve grubu üçüncü bitirerek Play-Off oynama hakkı kazandı. Uluslararası turnuvalarda, Norveç milli takımında futbol anlamında pozitif gelişmeler yaşanıyor. Aynı şekilde Norveç yerli ligi Tippeligaen de tanılırlılığını her geçen yıl daha da arttırıyor. Bu tanınmada, ligdeki rekabetin payı büyük… Şampiyonluk güçlü takımlar arasında el değiştirirken; başkanlar ise planlamalarını uzun süre çalışabilecekleri teknik direktörler ve futbolcular üzerine yapıyor. Bu durum da üçüncü sırada olmalarını sağladı.

İzlanda volkanı

Dördüncü sırada, 30 ay ile İzlanda bulunuyor. EURO 2016’da milli takımımızla birlikte A Grubu’nda yer alan İzlanda, grubu ikinci bitirdi ve direkt olarak Avrupa Şampiyonası’na katılmaya hak kazandı. Tarihlerinde ilk kez böyle bir başarı yakaladılar. İskandinav ülkesi olarak geçmişte volkanlardan ve uluslararası turnuvalardan canı yanmış İzlanda, EURO 2016’da bir volkan gibi patlamış oldu. Bu değişimin temeli, 2012 yılında teknik direktör Lars Lagerbäck’in milli takımın başına geçmesiyle atıldı. İsveçli çalıştırıcı eşliğinde, 2 yıllık çalışmayla altın bir jenerasyon elde edildi ve bu da yıllık planlamalarla birleştirildi. Lagerbäck, toplamda 33 aydır İzlanda’nın başında ve milli anlamda istikrarı sağlamış görünüyor. Bunun yanında İzlanda Urvalsdeild Ligi’ndeki takımların antrenörlerinin arkasında durması da istikrar ve oyuncuların gelişimi anlamında fayda sağladı.

Listenin beşinci sırasında 28 ile İsveç ve altıncı sırasında da 27 ay ile Danimarka bulunuyor. İsveç ve Danimarka’nın milli takımlar bazındaki sönüklüğü, yeni bir jenerasyon ihtiyacından kaynaklanırken; iki İskandinav ülkesi de yerel liglerinde teknik direktörlerine güveniyor ve kötü sonuçlar olsa da onlardan kolay kolay vazgeçmiyor.

Kuzey insanlarının kanında var

Listedeki bu kuzey dominasyonunu, o bölgede yaşayan insanların psikolojik ve karakteristik özelliklerine vurduğumuzda, aslında listedeki sonucu sürpriz olmadığını görüyoruz. Kuzey insanları, yaradılışları gereği, soğukkanlı yapılarıyla dikkat çekiyor. Hayatın her alanında disiplinliler, en basitinden yapacakları her işin saati bellidir. İş yaşantılarında ve özel hayatlarında disiplin hep vardır. Ayrıca, kuzey insanları sabırlı bir yapıdadır. Sonuç ne olursa olsun hemen umutsuzluğa kapılmaz. Karakteristiklerinde, sakinlik de vardır. Duygularını aşırı bir şekilde yaşamazlar, aşırı tepki vermezler. Mantık ön plandadır. İstikrarı severler.

Listenin gerisinde kalan çoğu Avrupa ülkesi için de bu durum geçerli olsa da; son yıllarda durumk değişmeye başladı. Bir zamanlar sadece Akdeniz ülkelerinde görülen o sıcakkanlı, sabırsız ve coşkulu yapı, Orta Avrupa’ya doğru da yayılmaya başladı. İngiltere örneğini verirsek; daha net anlaşılacaktır. Eskiden İngiltere Premier Ligi’nde ve alt liglerde kulüp ile teknik direktörler arasında önemli bir bağ vardı. Olumsuz sonuçlar olsa bile, teknik direktörler uzun süre kulübün başında kalırdı. Günümüze baktığımızda ise, bu durum fazlasıyla değişti. Dünyanın en iyi ligi olarak kabul edilen Premier Lig’de 2-3 maç kaybeden antrenör büyük baskılar altında kalıyor. Geçtiğimiz yıl Chelsea ile şampiyon olan Jose Mourinho’nun bu sezon başına gelenler ortada… Kuzey ülkelerinden aşağı doğru inildikçe; sonuç odaklı futbol, sabırsızlık, yersiz coşkunluk artıyor.

Türkiye sonlarda

Listenin yedinci sırasında 24 ay ile Fransa, sekizinci sırasında 24 ay ile Ukrayna, dokuzuncu sırasında yine 24 ay ile İngiltere ve onuncu sırada 22 ay ile Almanya yer alıyor. Bu listede uzun süreler tepede yer almış olan İngiltere, yukarıda verilen örnekte yaşanılan duruma geldiği için dokuzuncu sıraya kadar düştü. İtalya 19 ay ile 15. sırada kendisine yer bulurken; İspanya 12 ay ile 28. basamağa kadar geriledi.


Türkiye ise, listenin sonlarında, 38. sırada yer aldı. Teknik direktörlerin görevde kalma ortalaması ise, 7 ay olarak belirlendi. Özellikle son 10 yıllık dönemde Spor Toto Süper Lig ve PTT 1. Lig’deki teknik direktörlük değişimlerine bakıldığında ve insanların önünde kulüplerin kurtarıcı olarak 3 aylığına sarıldığı Yılmaz Vural ve Mesut Bakkal gibi örnekler bulunduğunda; bu sonuç Türkiye için hiç sürpriz değil.

26 Ekim 2015 Pazartesi

Stat Açılışı Beşiktaş’tan


Öncelikle Antalya Arena’dan bahsetmek gerekiyor. Antalyaspor yönetimini ve stadda emeği geçenleri tebrik etmemiz lazım… Kırmızı-Beyazlıların yeni stadının kapasitesi 33 bin kişilik olarak dikkat çekiyor. Bu stat için Antalyaspor’lulara 12 bin kombine ve 31 bin civarında Passolig taraftar kartı satışı yapılmış. Yani, Kırmızı-Beyazlı taraftarlar bu stadı dolduracak gibi görünüyor. Ancak Beşiktaş maçında, biletlerin pahalılığı el yakmadı da değil… Antalya Arena, akıllı bir stat oluşuyla ve kendi enerjisini kendisinin üretişiyle rakiplerinden ayrılıyor. 16 bin metrekarelik çatısının 12 bin metrekareyi kapsayan alanında kurulan panellerle, günde 7 bin KW enerji üretiliyor. Antalya Arena, bu özelliği ile Türkiye’de ilk dünyada da sayılı statlardan biri olma özelliğini taşıyor. Bu gibi projelerin 2016’dan itibaren diğer Türk takımlarına da nasip olması en büyük dileğimiz… Ancak Antalya Arena’nın çimlerindeki problemleri de görmezden gelemeyiz.
Dönelim maça… Antalyaspor’da yeni stadın heyecanı vardı. Cezalı teknik direktör Yusuf Şimşek, Bursaspor maçındaki kadroyu korurken; sadece cezası biten Lazarevic, Diarra’nın yerine ilk 11’deydi. Beşiktaş’ta ise, grip salgını Şenol Güneş’in planlarını değiştirmişti. Sosa ve Gökhan Töre’nin grip salgını nedeniyle kadro dışı kalışıyla Şenol Güneş, Atiba’nın yanına Necip’i monte ederken; Oğuzhan’ı ise ofansif orta sahaya çekti. Quaresma ilk 11’deki yerini kaybetmezken; Gökhan Töre’nin yerine Olcay Şahan formasına kavuştu. Bu durumlar altında, maç başladı. Beşiktaş arkada Necip’in oluşu ve Oğuzhan’ın önde topu tutması sebebiyle kısa sürede topla çabuk oynayan taraf oldu. Antalyaspor ise Emrah ve Eto’o önderliğinde rakip kaleyi yokladı. Beşiktaş, daha önceki maçlarda olduğu gibi rakip kaleye yüklenirken; ofans oyuncularına Atiba, Necip, Beck ve İsmail bile eşlik etti. Bu futbolcular, Şenol Güneş’in artık takıma ezberlettiği sistemde 90 dakikayı çift yönlü olarak oynadı. Bu avantajını kullanan Beşiktaş, bir karambol anında Necip’in düzgün vuruşuyla durumu 1-0’a geçirdi. Golün ardından inisiyatifi kısa bir süre üstüne alan ev sahibi Antalyaspor, 1-0’dan sonraki 10 dakikalık bölümde oyunu rakip kaleye yığdı ve Eto’o’nun çok şık golüyle durumu 1-1’e getirdi.
1-1’den sonra oyunun üstünlüğünü ele geçiren yine Beşiktaş oldu. Siyah-Beyazlılar golden hemen 6 dakika sonra Quaresma’nın katkısı ve usta ayak Mario Gomez’in dokunuşuyla 2-1’i yakaladı. Bu golle birlikte, bana göre Beşiktaş, Antalyaspor’u hem sistem hem de moral anlamında çökertmiş oldu. Siyah-Beyazlılar 2-1’den sonra girdiği pozisyonlarda cömert davranınca, maçın ilk yarısına aynı skorla önde girdi.
İkinci yarıda şık asistler
İkinci yarıda Yusuf Şimşek, aksayan takımına Emre Akbaba ve Serdar Özkan hamlelerini yapsa da dikiş tutmadı. İkinci yarıya da üstün başlayan Beşiktaş, 15 dakikalık bir aktif dinlenmenin ardından şova başladı. Sağ kanatta topla buluşan Beck, ceza sahasına yerden ortaladı. Kalenin hemen yakınında bulunan Mario Gomez’e dokunmak kaldı ve durum 3-1’e geldi. Beck’in asisti haftanın en güzel hareketleri arasında yer alırken; Siyah-Beyazlı formayla gol attığı zaman çifter çifter atan Mario Gomez, ligde 8. golüne ulaştı. Golden sonra durmayan Beşiktaş, sol tarafta Oğuzhan’la verkaç yapıp ceza sahasına giren Olcay Şahan’ın M’bolhi’nin sağından filelere gönderdiği topla 4-1’i yakaladı. Bu dakikadan sonra Antalyaspor Serdar Özkan önderliğinde pozisyonlar bulsa da kaleci Tolga’yı geçemedi. Son sözü ise sol kanatta Kerim Frei’nin güzel asistine sert bir vuruş yapan Cenk Tosun söyledi. Beşiktaş rakibini 5-1 ile bozguna uğratırken; takipçileri Fenerbahçe ve Galatasaray ile puan farkını 4’e çıkarmış oldu.
Şenol Güneş ve öğrencileri için şu an her şey yolunda ve günlük güneşlik gidiyor. Sistem oturmuş ve Şenol Güneş oyuncularıyla önemli bir bağ yakalamış görünüyor. Ve Beşiktaş, yeni stat açma-kapama maçlarını bekliyor. Daha önce Ali Sami Yen Stadı’nın kapanış maçında Galatasaray’ı 2-1 mağlup eden Beşiktaş, İnönü Stadyumu’nun kapanış maçında ise Fenerbahçe’yi 3-2 ile geçmeyi başarmıştı. Siyah-Beyazlılar, dün de Antalya Arena’nın açılış mücadelesinde farklı kazanarak geleneği bozmamış oldu.

Premier Lig'te Haddini "BİLİC"en


Yaz transfer döneminde Beşiktaş ile iki taraf için de yürek burkan bir ayrılık yaşayan Slaven Bilic, dinlenmeye fırsat bulamamıştı. Futbolculuk döneminde uzun yıllar forma giyip kaptanlığını bile yaptığı İngiltere Premier Lig ekibi West Ham United onu göreve çağırıyordu. Hırvat çalıştırıcı, Beşiktaş'ın başında geçirdiği kutsal 2 yıl gibi West Ham United'taki görevin de kutsal olduğunu biliyordu. Bu yüzden ikinci bir kez düşünmedi ve Boleyn Ground Upton Park'ın yolunu tuttu.
Beşiktaş döneminde transfer yapmanın zorluğunu yaşayan Slaven Bilic'e, West Ham United Başkanı önemli bir transfer bütçesi sundu ve kış dönemi ile 2016 yaz transfer döneminde bu desteğin süreceğini söyledi. Çünkü 2016'da Olimpiyat Stadı'na taşınmaya hazırlanan West Ham United, bu büyük stadı doldurmak adına önemli isimleri kadroya katmalıydı. Bilic bu yaz ilk etapta Dimitri Payet, Angelo Ogbonna, Pedro Obiang, Nikica Jelavic, kiralık olarak Lanzini ve kiralık olarak Victor Moses gibi isimleri kadroya kattı. Bu isimlerdeki ortak noktayı bulmak gerekirse, yeni gelen isimler forma giydiği hemen ilk maçtan itibaren takım oyununa katkı vermeye başladı. Beşiktaş'da transfer zorluğu, stat problemi, medya baskısı gibi problemlerle uğraşmak zorunda kalan Bilic'in İngiltere seferinde, artık hiç sorunu kalmamıştı ve arkasında ona çok güvenen bir yönetim bulunuyordu.
Slaven Bilic, 10 haftası geride kalan İngiltere Premier Lig'de derbi mahiyetinde 4 önemli maç kazandı ve İstanbul günlerinde "8 derbi maçından birini bile kazanamadı, başarısız!" yaftalaması yapanlara en iyi cevabı verdi. Öncelikle Bilic'in derbi kariyerine baktığımızda; Beşiktaş'ın kaybettiği derbi maçlarında bazı değişkenlerin ön plana çıktığını görüyoruz. Çok değerli sinema ve televizyon sanatçısı Zafer Algöz'ün dediği gibi "Futbol bir ayak oyunu; ancak maç içinde başka ayak oyunları oynanıyor. Özellikle bu ayak oyunları Beşiktaş'ın önemli derbi maçlarında işliyor" sözleri bu değişkenleri özetliyor. Gerçekten de bu değişkenler, derbilerde Bilic'in Beşiktaş'ının önüne geçti. Siyah-Beyazlılar iyi oynasa bile motivasyonlarını 'ayak oyunları' sayesinde kaybetti.
Seri Arsenal İle Başladı
Futbolun beşiğine, ayak oyunları yerine gerçek ayak oyununun oynadığı yere gitti Slaven Bilic... Beşiktaş kariyerinde; Avrupa'da Arsenal, Tottenham ve Liverpool gibi Premier Lig ekipleriyle karşılaşmıştı Hırvat çalıştırıcı... 6 maçta da sistemli ve daha önce çalışıp takımlara göre hazırladığı futbol tarzıyla üç İngiltere ekibine de kök söktürdü. Bilic'in bu sistemi, özellikle Türk ve İngiliz spor otoritelerinden takdir edildi.Bilic Türkiye'de en iyi maç hazırlığı yapan ve takımını sisteme motive eden hocaydı. Bu konuda kimse aksini söyleyemez. Tottenham, Arsenal ve Liverpool olmak üzere 6 maça bakanlar, bu bahsettiğimi daha net görebilir.
Dönelim Premier Lig'e... West Ham United, seriye Arsenal deplasmanında başladı. Sezona Community Shields kazanarak giren ve form olarak oldukça diri Arsenal karşısında hadlerini bilerek ve rakibin topla oynamasına izin vererek beklediler. Yakaladıkları hızlı hücumları ise en ekonomik şekilde değerlendiler ve Koyuate ile Zarate'nin golleriyle 2-0 kazandılar. İç sahada aldıkları iki yenilgiyle hayal kırıklığı yaratsalar da; dördüncü hafta Liverpool deplasmanına konuk oldular. O dönem takımın başında olan Brendan Rodgers yönetiminde buhranlar yaşayan Liverpool karşısında Lanzini'nin şok golüyle kontrolü eline alan West Ham, noble ve Sakho'nun sayılarıyla maçı 3-0 kazanmasını bildi.
Beşinci hafta iç sahadaki Newcastle United galibiyetinin ardından 6. haftada ligin en iyi futbolunu oynayan ve liderliğini sürdüren Manchester City'e konuk oldular. Herkes dağılmalarını beklerken; Bilic yine teknik direktörlük zekasını ortaya koydu ve Arsenal maçındaki sistemi sahaya koyarak West Ham United'in lideri 2-1 yenmesini sağladı. Goller sakatlığının etkisini atmaya başlayan Sakho ile kiralık transfer Moses'tan geldi. Özellikle Moses, kanattaki futboluyla West Ham'ın diri kalmasını sağladı ve takım oyununa yüzde yüz katkı sağladı. Sonraki süreçte 3 haftada 5 puan toplayarak yenilgisiz bir sürece başlayan West Ham, 10. haftada evinde, kötü günler geçiren Chelsea'yi konuk etti. Burada ise Bilic, Liverpool karşısındaki sistemi sahaya yansıttı. Ev sahibi atak oyunu ve topa sahip olmasının karşılığını aldı. Zarate ve Carroll'un golleriyle, Chelsea'yi ateşe attılar.
3 deplasman ve bir iç sahada ligin 5 büyüğünden olan Arsenal, Liverpool, Manchester City ve Chelses'yi mağlup eden West Ham; 10 haftası geride kalan ligde şu an Manchester City ve Arsenal'in ardından 3. basamağa yerleşmiş durumda... Slaven Bilic ise, efsane olduğu kulübüne daha 10 haftadan efsane 4 başarı yaşatarak şimdiden koltuğunu sağlamlaştırmış görüldü. Yeterli transfer desteği ve takımda kalma güvencesini West Ham yönetiminden alabilirse; Slaven Bilic Premier Lig'de kısa çaplı bir Alex Ferguson istikrarı yakalayabilir.  Bu arada Hırvat teknik adam, oyunu okuma ve yaptığı oyuncu değişiklikleri anlamında da sıkıntılarını gidermiş ve kendisini geliştirmiş durumda...

24 Ekim 2015 Cumartesi

Okay-Marin A.Ş!


Spor Toto Süper Lig'in 9. haftasında, sıkıntılı bir dönemde olan iki ekip karşılaştı. Galibiyetsiz durumdaki ve yalnızca 6 beraberlik ile 6 puan toplayabilen Medicana Sivasspor, evinde, teknik direktör Shota Arveladze ile 4 maçta 4 mağlubiyet alarak 12 puan kaybeden Trabzonspor'u ağırladı. İki teknik adamın üzerinde de yoğun bir baskı vardı. Bu durum, gözlerinden hissediliyordu. Ev sahibi Medicana Sivasspor, maça en sonunda ideal 11'ini bularak çıkmıştı. Cicinho sağ beke geri dönmüş, Sergen Yalçın Abalo'yu da sağ açığa monte ederek sonunda aklını başına almıştı. Batuhan Karadeniz'in kulüpten ayrılmasının ardından, forvette ise Michael Eneramo yer aldı.  Trabzonspor ise, üst üste mağlubiyetlerin ardından değişik bir sistemle Sivas deplasmanındaydı. Teknik direktör Shota Arveladze, takımını sahaya 3-4-2-1 gibi bir düzenle çıkardı. Kalede Esteban yer alırken; üçlü stoper dizilişinde ise Medjani-Douglas-Aykut vardı.  Ön liberoda M'bia ve Okay ikilisi kendisine yer bulurken; solda Yusuf sağda ise Cavanda kanat bekler olarak mücadele ettiler. Bu orta saha yapısının önünde sol kanatta Erkan Zengin ve sağ kanatta Marko Marin bulunurken; bu ikili sürekli kanat değiştirdi, ayrıca içeriye de girdi. Forvette ise, uzun süreli sakatlığını atlatan Deniz Yılmaz yer aldı. Deniz'in tercih edilip Cardozo'nun yedek kalması ise, şaşırttı.

Shota'nın yeni sistemiyle, Trabzonspor ilk yarıda daha aktif olan taraftı. Topun kontrolünü ellerinde bulundururlarken; daha çok pozisyona girdiler. Cavanda, Yusuf, M'bia ve Okay da zaman zaman hücumda Deniz-Marin-Erkan üçlüsüne destek oldular. Shota'nın Deniz tercihini de niye yaptığını kısa sürede anladık. Karadeniz ekibi, ön tarafta Deniz, Erkan ve Marin ile hücum presi yaparak oynadı ve ev sahibini hataya, isabetli top atamamaya zorladı. Özellikle bu hücum presi, Deniz önderliğinde ilk yarıda başarıyla uyguladıklarını söyleyebiliriz. Trabzonspor'da Marin ve Deniz ilk yarıda göze batan isimler oldular. Sivasspor'a baktığımızda ise, ilk yarıda ikinci bölge ile üçüncü bölge arasındaki bağlantı oldukça zayıftı. Eneramo, kondisyon olarak zayıf görünürken; Chahechouhe'ya fazla top gitmedi. Yıldız futbolcu, bu yüzden sık sık orta sahanın gerilerine kadar geldi ve topu kendi almak zorunda kaldı. Ev sahibinde pozisyona girmeyi düşünen ve tehlike yaratan isimler, kanatlardaki Burhan ve Abalo oldu. Cavanda ve Yusuf'un biraz önde kalması nedeniyle bu ikili, topla oldukça rahat buluştu. Ancak Burhan ve Abalo'ya destek veren olmayınca; ilk yarıda Medicana Sivasspor'un atakları çok cılız kaldı. Trabzonspor, gole bir serbest vuruşla ulaştı. Geldiği günden bu yana kötü giden takımda iyi bir performans gösteren Alman yıldız Marko Marin, yine sazı eline aldı ve kullandığı serbest vuruşla, golünü attı. Top kimseye değmeden filelere gitti ve Trabzonspor bu golle 1-0 öne geçti. Karadeniz ekibi, golden sonra fırsatlar bulsa da değerlendiremedi ve devreye 1-0'lık Trabzonspor üstünlüğüyle girildi.

Okay'dan harika gol

İlk yarıda daha üstün taraf olan Trabzonspor, ikinci yarıya golle başladı. Marin'in sağdan ortaladığı top, Sivasspor'lu John Boye uzaklaştırmak isterken Okay Yokuşlu'nun önünde kaldı. Günün başarılı isimlerinden Okay'ın gelişine şutu, 90'a gitti ve Trabzonspor 2-0'ı buldu. Dakikalar 49'u gösterdiğinde gelen bu gol, artık kafalarda maçı bitiren gol oldu. Bu skorla birlikte, sonraki 20 dakikada ev sahibi Beykan ve İbrahim Akınla; konuk ekip de Deniz Yılmaz ile bulduğu fırsatları gole çeviremedi. Bunun yanında önce Trabzon'dan  Cavanda, sonra da Sivasspor'dan Boye çift sarı karttan oyundan atıldı ve takımlarını 10 kişi bıraktılar. Trabzonspor, 2-0'ın rahatlığıyla sahadaki futbolu orta saha ağırlıklı mücadeleye çevirirken; kalan bölümlerde Sivasspor, İbrahim Akın ile etkili olmaya çalıştı.


Karşılaşmada başka tehlikeli atak olmayınca; mücadele Trabzonspor'un 2-0'lık galibiyetiyle sonuçlandı. Bu sonuçla birlikte, Shota ve öğrencileri 4 maç aranın ardından 3 puanla tanıştı ve nefes almış oldu. Sivasspor ise, Sergen Yalçın yönetiminde üst üste 14. maçından da galibiyet çıkaramadı ve kötü gidişatını sürdürdü. Bu mağlubiyet, maç esnasında yüzünden de okunabileceği şekilde Sergen Yalçın'ın üzerindeki baskıyı arttırdı. Trabzonspor'da maçın yıldızı olarak Okay ve Marin'i gösterebilirim. Bu ikili, bu akşam vasat Trabzon'un ortalama performansının üzerine çıkmasını sağladı. Shota'nın 3-4-2-1 sistemi de uzun vadede bakılırsa, pek ışık vermedi. Ayrıca Shota, Cardozo'yu kenarda tutmak yerine, Paraguaylı yıldızın bitiricilik yeteneklerinden kesinlikle faydalanmalı… Çünkü Cardozo, asla üçüncü tercih olabilecek bir forvet değil!

Celta oynadı, Real 3 puanı kaptı


İspanya'da haftanın en merak ettiği maçta, Celta Vigo teknik direktörü Eduardo Berizzo, spor otoritelerinin beklediği kadro ile sahadaydı. Değişikliğe gitmemişti. Daniel Wass, Augusto Fernandez ve Pablo Hernandez bu yıl her maçta olduğu gibi takımın atağa kalkışını yönetecekti. Onlara kanatlardan Orellana ve Nolito, ortada da Iago Aspas destek olacaktı. Real Madrid tarafında ise, sakatlık sıkıntısı çekildiğinden ilk 18 tamamlanmakta zorlanmıştı. Teknik Direktör Rafa Benitez, Celta Vigo'dan çekindiğini her halinden belli etmişti. James Rodriguez'in yokluğunda Isco'nun yedek oturması şaşırtıcıydı. Orta alanı Kroos-Modric-Casemiro üçlüsünden kurdu ve savunmanın önüne sağlam bir bariyer çekti. Böylelikle Celta Vigo'nun hızlı ataklarını kesmeyi ve ev sahibini kendi yarı alanına fazla yaklaştırmamayı amaçlıyordu. Sakatlıklardan dolayı ileri uçta da Jese, Cristiano Ronaldo ve zamanında Real Madrid altyapısından yetişmiş genç isim Lucas Vazquez bulunuyordu.

Maçtan önce bir haftadır İspanyol medyası maçın Real Madrid için zor geçeceğinden ve Celta Vigo'nun kendi evindeki etkili futbolundan bahsediyordu. Nitekim Balaidos'taki ilk yarıda, bu görüşün tam tersi bir futbol vardı. Celta Vigo'nun 8 haftanın büyük bölümünde La Liga'da aksayan savunması yine iş başındaydı. Lucas Vazquez, soldan hareketlendiği topla Cristiano Ronaldo'yu gördü. Celta Vigo ikili stoper tandemi araya giremeyince, süper yıldız Cristiano Ronaldo'ya düzgün bir vuruşla golü atmak kaldı. Dakikalar 8'i gösterdiğinde, Real Madrid 1-0 öndeydi. Golden sonra, ev sahibi Nolito ve Orellana önderliğinde baskıyı arttırsa da; eşitliği yakalayamadan kalesinde ikinci golü gördü. Bu sefer Jese'nin pasında, Celta savunması ciddi bir şekilde markaj sorunu yaşadı. Ofansif bek Danilo önüne aldığı topa sertçe vurdu. Ağlarla buluşan topla birlikte, Real Madrid zor deplasmanda 2-0'ı buldu ve derin bir oh çekti. 2-0 mağlup duruma düştükten sonra ev sahibi Wass, Nolito ve Orellana eşliğinde oyunu rakip kaleye yıkmayı başardı. İstenilen pozisyonları da buldular ama Real Madrid kalecisi Keylor Navas kalesinde devleşti. Navas'ın 3 net kurtarışının ardından skor bulamayan Celta Vigo, devre arasına 2-0 mağlup girdi.

Cabral maçı bitirdi

İkinci yarıya da oyunun kontrolünü elinde barındırarak başlayan Celta Vigo, stoper Cabral'ın ikinci sarı kartı görüp kırmızı ile oyun dışı kalmasının ardından bocaladı. Arjantinli stoper, ev sahibi için birr anlamda maçı bitirmiş oldu. Ancak Nolito ve Orellana önderliğinde yılmayan ev sahibi, bulduğu mutlak pozisyonlarda yine günün başarılı ismi Keylor Navas'ı geçemediler. Real Madrid de 2-0'lık skorun harareti ve yorgunluk nedeniyle maçı ağırdan almaya başladı. Ronaldo ve Vazquez ile bulunan pozisyonlarda cömert davrandılar. Tam her şey bitti derken; Celta Vigo'nun göz kamaştıran kanat oyuncusu Nolito, sahneye çıktı ve harika bir gol ile durumu 2-1'e getirdi. Nolito, bu sezonki 7. golünü atarak ne kadar formda olduğunu gösterdi.


Golün ardından biz "Acaba mı?" derken; Real Madrid buna fazla izin vermedi ve 4 dakika sonra Marcelo, topu ağlara göndererek maçın skorunu belirledi: 1-3! Bugün Real Madrid galip gelmesine rağmen; çok da müthiş bir futbol ortaya koymadı. Aynı şekilde ev sahibi Celta Vigo, aldığı mağlubiyete rağmen; sahada süper bir performans gösterdi. Ev sahibinde Nolito, konuk ekipte ise Lucaz Vazquez, Jese ve Danilo göze batan isimlerdi. Teknik Direktör Rafa Benitez'in tedirgin davrandığı ve önlemler aldığı bir maç daha Real Madrid lehine sonlanmış oldu. Maçın yıldızı, bana göre yenilmiş olmalarına rağmen Celta Vigo'dan Nolito idi. Real Madrid, bu galibiyetiyle takipçisi Celta ile puan farkını 3'e çıkarmış oldu.

21 Ekim 2015 Çarşamba

EURO 2016 Detaylı Analizi


Dünyanın ikinci büyük turnuvası olarak kabul edilen EURO 2016’da grup aşaması bitti ve toplamda 20 takım Fransa’daki yerini ayırttı. Kalan 8 takım ise, Play-Off oynayarak EURO 2016 biletini alan son 4 takım olmak için savaşacaklar. EURO 2016 turnuvasının sona erişinin ardından; Fransa, Türkiye, Belçika, Almanya, İspanya, İngiltere, Galler, Portekiz, İtalya, Rusya, İsviçre, Avusturya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Romanya, Slovakya, İzlanda, Kuzey İrlanda, Arnavutluk olmak üzere 20 takım direkt olarak Fransa uçağına biniyor.

Bunun yanında gözlerimizi artık Play-Off heyecanına diktik. Bu aşamada 8 takım, rövanşlı olarak, EURO 2016’da yer alacak son takım olmak için savaşacak. Play-Off’larda Ukrayna- Slovenya, İsveç – Danimarka, Bosna Hersek – İrlanda ve Norveç – Macaristan eşleşmeleri gerçekleşecek. 8 takımı karşı karşıya getirecek eşleşmelerde ilk maçlar 12-13-14 Kasım, rövanş maçları ise 15-16-17 Kasım tarihlerinde oynanacak.

A Grubu

Milli takımımızın da yer aldığı A Grubu’nda; Çek Cumhuriyeti 22 puanla birinci, İzlanda da 20 puanla ikinci olarak direkt bir şekilde EURO 2016’ya gitmeyi garantiledi. Temsilcimiz Türkiye ise, özellikle son bölümü büyük bir heyecana sahne olan grup yarışında son 3 maçtan 9 puan çıkararak ve Letonya’nın Kazakistan’a yenilmesiyle “En İyi Üçüncü” unvanıyla Avrupa’nın en büyük ikinci kupasına katılmayı garantiledi.

A Grubu’nda toplam 80 gol atıldı. Grubun en golcü takımı 19 gol atan Çek Cumhuriyeti olurken; kalesinde en fazla gol gören takım ise, 19 gol ile Letonya oldu. İki takım da maç başına 1.9’luk bir ortalamaya sahip oldu. Türkiye, bu grupta son 6 maçta yenilmeyerek; 4 galibiyet ve 2 beraberlik ile  14 puan toplamış ve göz alıcı bir performans sergilemiş oldu. Öte yandan son 3 maçından yalnızca 2 beraberlikle 2 puan çıkarabilen İzlanda ve son 4 maçının 3’ünü yenilgiyle kapatan Hollanda, grupta son haftalarda vasat bir performans göstermiş oldular.

Grubun en golcüleri; İzlanda’da 6 gol atan Gylfi Sigurdsson ve Türkiye’de 4 gol kaydeden Burak Yılmaz oldular. İzlanda, yakaladığı altın jenerasyonla tarihinde ilk defa büyük bir turnuvaya gitmeye hak kazanırken; çok büyük bir başarı yakalamış oldu. Bu başarıda en büyük rolü, grupta en dikkat çekici performansı sergileyen Gylfi Sigurdsson’un rolü büyüktü.

Grubun takımı: İzlanda

Grubun yıldızı: Gylfi Sigurdsson (İzlanda)

Hayal kırıklığı yaratan: Hollanda

B Grubu

B Grubu’nda; Belçika 23 puanla birinci, Galler de 21 puanla ikinci olarak direkt bir şekilde EURO 2016’ya katıldı. Bosna Hersek ise üçüncü olarak Play-Off oynamaya hak kazandı. Bu grupta Galler’in başarısı takdire şayandı. Ramsey ve Bale’nin sürüklediği Galler, iyi bir jenerasyon yakalayarak rakiplerine kafa tuttu ve uzun bir aranın ardından büyük bir turnuvaya entegre olmanın sevincini yaşadı. Altın jenerasyonunu yakalayan Belçika ise, 2014 Dünya Kupası’nın ardından EURO 2016’ya da katılarak göz doldurdu.

B Grubu’nda toplam 88 gol atıldı. Grubun en golcüsü, 24 gol atan Belçika oldu. Maç başına 2.4’lük bir gol atma ortalaması tutturdular. Kalesinde en fazla gol gören takım ise, Andorra oldu. Maç başına 3.6’lık bir gol yeme ortalaması tutturdular. Öte yandan Belçika gruptaki son 4, Bosna Hersek de son 3 maçını kazanarak bitişe formda girmişti. Belçika bu performansıyla liderliğini pekiştirirken; Bosna Hersek ise, İsrail ile girdiği Play-Off yarışını kazanmıştı.

Grubun golcü futbolcuları, 7 gol atan Galler’li Gareth Bale ve Bosna Hersek’li Edin Dzeko olurken; Belçika’dan Eden Hazard ve Kevin De Bruyne de 5 gol kaydetti.

Grubun takımı: Galler

Grubun yıldızı: Gareth Bale (Galler)

Hayal kırıklığı yaratan: Bosna Hersek

C Grubu

C Grubu’nda İspanya 27 puan ile birinci, Slovakya da 22 puanla ikinci sırada grubu bitirerek doğrudan EURO 2016’ya katıldı. Ukrayna ise 19 puan toplayarak üçüncü sırada yer aldı ve Play-Off oynamaya hak kazandı. Grubun sürpriz çıkışını yapan takım, Ukrayna’yı saf dışı bırakan ve uzun bir sürenin ardından büyük bir turnuvaya katılacak olan Slovakya idi. Ukrayna ise; son düzlükte direkt Fransa biletini kaçırarak taraftarlarına hayal kırıklığı yaratmıştı.

C Grubu’nda toplam 74 gol atıldı. Grubun en golcü takımı 24 gol atan İspanya oldu. Boğalar, maç başlına 2.4’lük bir gol atma ortalaması yakalayarak dikkat çekti. Lüksemburg ise, 27 ile kalesinde en çok gol gören takım oldu. Maç başına 2.7’lik bir gol yeme ortalaması tutturdular. Öte yandan İspanya, gruptaki son 6 maçını kayıpsız geçti ve galibiyetlerle ne kadar formda olduğunu gösterdi. Ukrayna ve Slovakya ise son 3 müsabakasında yalnızca 4’er puan toplayarak düşüşte bir performans sergiledi.

Diğer gruplara nazaran az gol atılan C Grubu’nda en golcüler, 5 gol atan İspanya’dan Paco Alcacer ve Slovakya’dan Hamsik oldular. Andriy Yarmolenko ise, 4 gol ile Ukrayna’nın en golcüsü oldu. Slovakya’nın bu başarısında, Hamsik’in liderlik rolü önemli bir katkı sağladı.

Grubun takımı: Slovakya

Grubun yıldızı: Marek Hamsik (Slovakya)

Hayal kırıklığı yaratan: Ukrayna

D Grubu

D Grubu’nda Almanya 22 puan ile birinci, Polonya ise 21 puanla ikinci sırada grubu bitirdi ve direkt olarak EURO 2016’ya katılmaya hak kazandı. İrlanda Cumhuriyeti ise 18 puanla üçüncü oldu ve Play-Off oynamaya hak kazandı. Polonya, turnuvanın formda takımlarından biri olarak dikkat çekti, iyi bir futbolcu grubu yakaladı ve takım oyunu ile EURO 2016 başarısını hak etmiş oldu. Almanya ise, daha önceki turnuvalarına göre puan anlamında daha vasat bir turnuva geçirdi.

D Grubu’nda toplam 110 gol atıldı. Gol açısından bereketli bir gruptu. D Grubu’nun en golcü takımı, 33 gol kaydeden Polonya oldu. Kırmızı-Beyazlılar, maç başına 3.3’lük bir gol atma ortalaması yakaladı. Grubun en fazla gol yiyeni ise, beklendiği gibi Cebelitarık oldu. Maç başına 5.6’lık bir gol yeme ortalaması ile bozguna uğradılar. Son düzlüğe doğru, grupta öne çıkan bir form durumuna rastlanmadı.

Grubun golcülerine bakıldığında, Bayern Münih’liler ön plana çıkıyor. Polonya’dan Robert Lewandowski, 10 maçta 13 gol atarak grubun ve EURO 2016’nın en golcü ismi oldu. Almanya’dan Thomas Müller, 9 gol atarak hem grubun hem gol krallığının ikincisi oldu. İskoçya’dan Steven Fletcher 7 gol atarken, Polonya’dan Milik 6 ve İrlanda Cumhuriyeti’nden Robbie Keane de 5 gol kaydetti. Polonya’nın bu başarısında Lewandowski ile Milik ön plana çıkarken; grupta attıkları 33 golün 22’sinde bu ikilinin imzası bulunuyor.

Grubun takımı: Polonya

Grubun yıldızı: Robert Lewandowski (Polonya)


Hayal kırıklığı yaratan: İrlanda Cumhuriyeti

E Grubu

E Grubu’nda; İngiltere 30 puanla birinci, İsviçre ise 21 puan toplayarak ikinci sırada EURO 2016’ya direkt bir şekilde gitmeyi garantiledi. 16 puan toplayarak üçüncü sırada yer alan Slovenya ise Play-Off oynamaya hak kazandı. İngiltere’nin bu gruptaki dominasyonu dikkat çekti. İngilizler 10’da 10 yaparak 30 puan toplamayı başardı ve turnuvanın grup aşamasının dört namağlup ekibinden biri oldu. İsviçre ise, özellikle son bölümde hücumdaki performansıyla ikinciliği hak etti.

E Grubu’nda toplam 85 gol atıldı. Grubun en golcüsü 31 gol atan lider İngiltere oldu. Maç başına 3.1’lik bir gol kaydetme ortalaması yakaladılar. Grupta en fazla golü ise, beklenildiği üzere 36 ile San Marino yedi. Maç başına 3.6’lık bir ortalamayla kalelerinde gol gördüler. Bu grupta, İngiltere dışında formuyla heyecan yaratan başka bir takım görülmedi.

Grubun en golcüleri; 7 golle İngiltere’den Wayne Rooney, 6 gol ile Slovenya’dan Milivoje Novakovic, 4 golle de İsviçre’den Xherdan Shaqiri ve Josip Drmic oldular.

Grubun takımı: İngiltere

Grubun yıldızı: Milivoje Novakovic (Slovenya)

Hayal kırıklığı yaratan: Slovenya

F Grubu

F Grubu’nda; Kuzey İrlanda 21 puanla birinci, Romanya da 20 puanla ikinci oldu ve direkt olarak Fransa EURO 2016 biletini aldı. 16 puan toplayarak üçüncü sırada yer alan Macaristan ise Play-Off oynamaya hak kazanan takım oldu. Kuzey İrlanda’nın bu gruptaki performansı çok dikkat çekiciydi. Son 6 maçlarında namağlup bir performans sergilerlerken; tarihlerinde ilk kez böylesine büyük bir turnuvaya adlarını yazdırmanın mutluluğunu yaşadılar. Bunun yanında, Romanya 5 galibiyet ve 5 beraberlik olarak grup aşamasının dört namağlup takımından biri olmayı başardı.

F Grubu’nda; toplamda 60 gol atırdı. Gol açısından kısır bir grup olarak dikkat çekti. 16 gol kaydeden Kuzey İrlanda, grubun en fazla gol atan takımı oldu. Faroe Adaları, 17 gol ile grubun en fazla gol yiyen takımıydı. Öte yandan Romanya’nın 10 maç sonunda kalesinde yalnızca 2 gol görmesi, defansif bir başarı olarak ön plana çıktı. Son bölümde 6 maçta namağlup seriler elde eden Kuzey İrlanda ve Romanya, bu performansın yardımıyla EURO 2016’nın kilidini açmış oldu.

Grubun golcüleri olarak; 7 golle Kuzey İrlanda’dan Kyle Lafferty ve 3 golle yine Kuzey İrlanda’dan Gareth McAuley dikkat çeken isimler oldu. Romanya ve Macaristan’da ise gol atanlar oldukça dengeliydi ve öne çıkan isimler olmadı.

Grubun takımı: Kuzey İrlanda

Grubun yıldızı: Kyle Lafferty (Kuzey İrlanda)

Hayal kırıklığı yaratan: Macaristan

G Grubu

G Grubu’nda; Avusturya 28 puan toplayarak birinci ve Rusya 20 puan toplayarak ikinci sırada yer aldı. Böylelikle EURO 2016’ya direkt olarak katılmayı garantilediler. İsveç ise 18 puanda kaldı ve Avrupa Şampiyonası yolunda Play-Off oynama hakkı kazandı. Avusturya uzun bir süre yakaladığı etkili bir futbolcu jenerasyonuyla bu başarıyı hak ederken; Rusya da performansıyla EURO 2016 biletini kendi tırnaklarıyla kazıyarak elde etti. Ancak Avusturya 10 maç sonunda 9 galibiyet ve 1 beraberlik olarak grup aşamasının dört namağlup takımından biri oldu ve özel tebrik gerektiren bir performans sergiledi.

G Grubu’nda toplam 74 gol atıldı. Yine az gol atılan gruplardan biriydi. Grubun en golcü takımı, 22 gol atan Avusturya oldu. Avusturya, böylelikle maç başına 2.2’lik bir gol atma ortalaması yakaladı. Grupta en fazla golü ise, 26 ile Lihtenştayn yedi. Onlar da maç başına 2.6’lık bir gol yeme ortalaması tutturdular. Bunun yanında; Avusturya son 6, Rusya da son 4 maçını galibiyetle kapatarak ne kadar formda olduklarını kanıtladılar.

Grubun en golcüleri; 8 gol atan İsveç’ten Zlatan Ibrahimovic ve Rusya’dan Artem Dzyuba oldular. Onları 7 gol ile Avusturya’dan Marc Janko ve 4 gol ile yine Avusturya’dan David Alaba takip etti.

Grubun takımı: Avusturya

Grubun yıldızı: Zlatan Ibrahimovic (İsveç), Artem Dzyuba (Rusya)

Hayal kırıklığı yaratan: Karadağ

H Grubu

H Grubu’nda; İtalya 24 puan toplayarak birinci, Hırvatistan ise 20 puan toplayarak ikinci oldu. Böylelikle bu iki ekip direkt olarak EURO 2016’nın yolunu tuttu. 19 puan toplayan Norveç ise grupta üçüncü basamakta kaldı ve Play-Off oynama hakkı kazandı. İtalya, 7 galibiyet ve 3 beraberlik aldığı performansıyla EURO 2016 grup elemelerinin dört namağlup takımından biri olmayı başardı. Grubun kilidini ise son haftadaki İtalya-Norveç maçı çözdü. İtalya Norveç karşısında kazanırken liderliğini garantilemiş oldu ve Hırvatistan’ın da kazanmasıyla Norveç’i birden üçüncü sıraya itti. Artık Norveçli’lerin İtalyanlar’a pek iyi gözle bakacağını düşünmüyorum bu yüzden…

H Grubu’nda toplam 68 gol atıldı. Gol kısırlığı ile ve savunması sağlam takımların mücadeleleri ile dikkat çeken bir grup oldu. Grubun en golcü takımı, 20 gol atan Hırvatistan oldu. Maç başına 2 gol kaydetme ortalamasını yakaladılar. En fazla gol yiyen takım ise, 18 ile Azerbaycan oldu. Grupta form durumu olarak İtalya son 6, Hırvatistan’da son 2 maçtır yenilmeyerek dikkat çekti.

Grubun en golcülerine baktığımızda, ilk sırada 6 gol ile Hırvatistan’ın orta saha oyuncusu Ivan Perisic’i görüyoruz. Onu 3 gol ile İtalya’dan Graziano Pelle ve Norveç’ten Alexander Tettey izliyor.

Grubun takımı: Hırvatistan

Grubun yıldızı: Ivan Perisic (Hırvatistan)

Hayal kırıklığı yaratan: Norveç

I Grubu

I Grubu’nda; 21 puan toplayan Portekiz birinci, 14 puan toplayan Arnavutluk ikinci oldu ve bu sonuçlarla iki ekip, EURO 2016’ya direkt olarak katılmayı garantiledi. 12 puan toplayan Danimarka ise, üçüncü sırada kaldı ve Play-Off oynama hakkı kazandı. Grubu Portekiz performansıyla domine ederken; en büyük başarıyı ise Arnavutluk gösterdi. Arnavutluk, bu tarihi başarısıyla geçmişinden bu yana ilk kez büyük bir turnuvada mücadele etme şansı yakaladı. Takım oyunu ve sağlam savunmalarıyla yılın en büyük çıkışını gösteren milli takımlardan oldular.

I Grubu, 5 takımlı olması ve savunması sağlam takımlarının bulunması sebebiyle az gol gördü. Toplamda 42 gol kaydedildi. En golcü takım, 11 ile Portekiz olurken; kalesinde en fazla gol gören takım ise, 14 ile Ermenistan olarak kayıtlara geçti.

Grubun en golcüsü, 5 gol ile Portekiz’den dünya yıldızı Cristiano Ronaldo oldu. Onu 3 gol ile Sırbistan’dan Zoran Tosic takip etti.

Grubun takımı: Arnavutluk

Grubun yıldızı: Zoran Tosic (Sırbistan)

Hayal kırıklığı yaratan: Sırbistan

19 Ekim 2015 Pazartesi

İtalya'da Kıran Kırana Mücadele


İtalya Serie A'nın 8. haftasının kapanış müsabakasında Inter, her zamanki gibi savunma güvenliğini ön planda tutarak çıktı sahaya... Santon-Murillo-Miranda-Juan savunma hattını oluşturdu. Onları hemen önünde kesici olarak Medel yer alırken; Medel'i ise; Brozovic ve Melo ikilisi destekledi. Perisic, Jovetic ve Icardi kadroyu tamamlayan isimlerdi. Inter teknik direktörü Roberto Mancini'nin 8 haftada tek hatası, defansif sevda uğruna, genç Fransız Kondogbia'yı yanında oturtması... Juventus ise, beklenen kadroyla Inter karşısına çıktı. Tek sürpriz, Paulo Dybala yerine Allegri'nin Zaza ile maça başlamasıydı. Yanlış bir tercih diyebiliriz; çünkü Simone Zaza, Inter gibi tam kapalı savunmalar karşısında oldukça zorlanıyor. Dün de bu senaryo tekrarlandı ve Zaza 78 dakika boyunca kayboldu.
Maçın ilk düdüğünden bitiş düdüğüne kadar sahada kıran kırana ve rekabet dozu yüksek bir mücadele verdi.İlk yarıda sarı kartlar havada uçuşurken; hakem Paolo Valeri çoğu yerde sertliğe müsamaha gösterdi. Maçın ilk devresinde, Inter daha etkili olan taraftı. 4 yıldır Juventus'a karşı kazanamamış olmaları onları farklı bir hısla besledi. Orta sahayı daha etkili kullanan Mavi-Siyahlılar, bu alanı domine etti. Perisic'in getirdiği toplarla üçüncü bölgede etkili olmaya çalıştılar. Jovetic de ataklarda yer alan isimdi. Juventus, sakatlığını yeni atlatan Khedira'nın yumuşaklığı ve orta alandaki bir diğer isim Marchisio'nun sarı kart görüşüyle, orta alanda daha pasif kaldı. Inter savunmasının önlem aldığı Alvaro Morata Zebralar'da pek etki gösteremezken; hücum yükü Simone Zaza'ya kaldı. Zaza da bulduğu pozisyonları cömertçe harcayarak saç baş yoldurdu. Durum böyle olunca taraflar, soyunma odasına golsüz eşitlikle girdi.
Taraflar ikinci yarıda da temkinli
İkinci yarının başlangıç düdüğüyle birlikte takımlar aynı kadroyla sahaya çıkarken; 60. dakikaya kadar sahada yine temkinli bir oyun vardı. Inter'in topa daha fazla sahip oluşu, Juventus'un uyanmaya başlamasıyla son buldu. Orta sahaya denge geldi ve Juventus, Inter kalesinde istediği pozisyonları bulma şansı yakaladı. Bu dakikalarda kırmızı kart görmemesi için Mancini Melo-Guarin değişikliğini yaparken; Guarin'den o oyunu iki yönlü oynayıp hücuma destek verme katkısını alamadı. Inter iyice geriye yaslandı. Günün etkisizleri Morata ve Zaza yerine Mandzukic ve Dybala'yı oyuna alan Juventus teknik direktörü Allegri golü istedi; ancak Juventus bulduğu şansları değerlendiremeyince maç başladığı gibi 0-0 sona erdi.
Son derece kritik 90 dakikada yenilmeyen Inter, üçüncü sıradaki yerini korudu. Juventus ise ikinci yarıda vites arttırsa da 3 puan alamayarak Serie A'da yukarılara tırmanma şansını kaçırdı. Inter'de Jovetic, Brozovic ve Perisic her hafta daha iyi bir futbol koyarak dikkat çekiyor. Juventus'un ise üçüncü bölgede etkili olabilmesi için; mutlaka Dybala-Mandzukic ikilisiyle maçlara başlaması gerekiyor. Sakatlıktan yeni dönen Mandzukic ritmini bulduğunda, golleriyle Zebralar'a hayat verecektir. Zaza ise sadece Inter gibi aşırı kapalı savunmalara karşı ilk 11 başlamamalı; yoksa Zaza gerçekten Serie A'daki en iyi bitirici forvetlerin başında geliyor. Maçın hakemi Valeri'ye baktığımızda ise; sadece ilk yarıda verdiği sarı kartlar konusunda biraz bonkör davrandığını söyleyebiliriz.

18 Ekim 2015 Pazar

Beşiktaş'ı Quaresma Kanatlandırdı


Lider, EURO 2016 son hafta mücadelelerinin ardından lige geri dönüşü Çaykur Rize maçı ile yapıyordu. Haftaya oynanacak Fenerbahçe-Galatasaray derbisi öncesi Şenol Güneş ve öğrencilerinin hedefi mutlak galibiyetti. 'Zulümpiyat' Atatürk Olimpiyat Stadyumu'ndan kurtulmuş olmak da başka bir artıydı. Beşiktaş'ın "Beşiktaş" gibi başlayacağını düşünüyordu herkes... Ancak karşılarında ligin dirençli ekibi Rize'nin, Hikmet Karaman'ın Rize'sinin olduğu unutulmamalıydı. 

Beşiktaş'ta iki isim dikkat çekti kadroda... Quaresma yerini Olcay Şahan'a bırakmıştı. Sol bekte ise Tosic'in yerine İsmail Köybaşı yer aldı.  Çaykur Rizespor'da ise, tek sürpriz Murat Duruer'di. Teknik direktör Hikmet Karaman, Beşiktaş'ın orta alandaki dominasyonunu kırmak için böyle bir hamle düşünmüştü. İlk yarının başlangıcından itibaren Beşiktaş pas oyunu ile birlikte toplu hücumu benimserken; Karadeniz ekibi de hızlı hücumların peşindeydi. İlk yarı itibariyle hangi sistem tuttu dersek, Hikmet Karaman'ın Rize'sini ön plana çıkarmalıyız. Çaykur Rizespor ofansif bekler Eren ve Koray'ın getirdiği toplarla, Kweuke ve Deniz Kadah önderliğinde etkili oldu ilk yarıda hızlı hücumlarla... Deniz Kadah'ın kafa vuruşunun üst direğe çarpışı, Rize'nin en tehlikeli atağıydı. Beşiktaş'ta Gökhan Töre ve Gomez hattı ilk yarıda fazla çalışmadı. Bu ikiliden biri topu ne zaman alsa, iki Rizespor'lu futbolcu hemen başlarına dikildi ve rahatça hamle yapmalarına izin vermedi. Öte yandan sağ bek Andreas Beck, oyunun hücum anlamında kullandığı 19 pasın 17'sinde isabet sağlayarak ilk yarıda Kartal adına göz doldurdu. 

Beşiktaş'ta Oğuzhan sessiz kalıp; Gomez ve Gökhan Töre de markajdan dolayı etkilerini gösteremeyince, ilk yarıda sazı eline Jose Sosa aldı. Arjantinli, ikinci bölgeden üçüncü bölgeye top taşıyarak, üçüncü bölgede arkadaşlarına gollük pozisyonlar hazırlayarak Siyah-Beyazlıların ilk yarıdaki en çalışkan ismi oldu. Beşiktaş, en tehlikeli atağını da Jose Sosa'nın ceza sahası dışından sert şutuyla yakaladı. Bir de İsmail'in kornere giden vuruşu vardı. İsmail demişken; tecrübeli sol bekin sakatlıktan sonra bir türlü istenilen düzeye gelemediği görüldü. İlk 45 dakikada, geriye koşmakta zorlandı ve pozisyonunu kaybettiği anlar oldu. İlk yarıda dikkat çeken başka bir olgu ise, Rizespor'un toplu ve topsuz oyundaki taktiğiydi. Çaykur Rizespor, top kendisindeyken geniş alanda oynuyor ve hızlı hücumları kolluyordu. Top Beşiktaş'a geçtiğinde ise Hikmet Karaman'ın öğrencileri, bir anda alan daraltması uyguluyor ve Beşiktaş'ın pas yollarını oldukça daraltıyordu. İlk sistemde Kweuke ve Deniz Kadah, ikinci sistemde ise Robin Yalçın ve Makiadi oldukça etkiliydi. 

Şenol Güneş Neşteri Vurdu

İlk yarıda işlerin istediği gibi gitmediğini anlayan Şenol Güneş, hatasından çabuk döndü ve son haftaların formsuz isimlerinden Olcay'ı çıkarıp Ricardo Quaresma'yı oyuna aldı. Bu değişiklik, takımını kanatlandırmak, ileride daha fazla top tutmasını sağlamak ve direkt skora gitmek amaçlıydı. Bu değişikliğin yanında Gökhan Töre-Cenk Tosun değişikliği de gerekiyordu aynı dakikada; ancak Beşiktaş'ın teknik patronu, beklediğimiz ikinci hamleyi yapmadı ve formsuz Gökhan'a düzelmesi için şans tanıdı. İkinci yarıda Çaykur Rizespor, yorgunluk hissetmeye başladı ve her geçen dakika geriye çekildi. Bu durum Beşiktaş'ın daha fazla topla oynamasına ve rakip yarı alanda daha fazla zaman geçirmesine olanak sağladı. Sakatlanan Robin Yalçın'ın da oyundan çıkışı, orta alanda Oğuzhan'ın biraz daha rahatlamasına neden oldu. Siyah-Beyazlılarda Mario Gomez bile tüm markaja rağmen ikinci yarı daha bir istekliydi.

Bu Quaresma etkisi ve istekli futbolun sonucunda; Beşiktaş golü buldu. Ricardo Quaresma'nın şık golü, birçok açıdan Beşiktaş'a hayat verdi. Bu gol Portekizli yıldızın kendisine gelmesini ve üzerindeki stresi atmasını sağladı. Bu gol, Quaresma'nın taraftarlarla bağını kuvvetlendirdi ve yine Portekizli'nin özgüvenini yükseltti. Ayrıca bu şık gol, Beşiktaş'ın silik futbola rağmen 3 puan kazanmasını sağladı. Ve Portekizli yıldız, maçın yıldızı olmayı da performansıyla hak etti. Şenol Güneş, bir kez daha oyuna direkt müdahalesiyle kalitesini ispatlamıştı. Golün ardından Rizespor ileri çıkmakta iyice zorlanırken; Beşiktaş daha rahat top dolaştırmaya ve pozisyonlar bulmaya başladı. Yorulan Siyah-Beyazlı orta saha, Necip'in oyuna girişiyle tazelendi. İlerleyen dakikalarda skora etki edecek başka pozisyon olmayınca Beşiktaş 1-0 kazanarak 3 puanı cebine koydu. Ve haftaya en ciddi iki rakibinin oynayacağı derbiyi keyifle beklemeye başladı.

Alper Ulusoy Göz Doldurdu

Sözü son olarak maçın hakemi Alper Ulusoy'a getireyim. Alper Ulusoy, bana göre Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus'tan sonra Türkiye'nin yetiştirdiği en iyi hakemlerden... Kendinden emin duruşu ve sağlam karakteriyle gelecek için önemli bir potansiyeli var. Beşiktaş-Çaykur Rizespor maçında da doğru kararlarıyla ve adil yönetimiyle tam not aldı. Ona en içten tebriklerimi sunuyorum. Daha sadece 34 yaşında ve bu sağlam karakterli yapısıyla daha cebine koyacağı pek çok başarı bekliyor onu...

17 Ekim 2015 Cumartesi

Kral Öldü, Yaşasın Yeni Kral!


Bursaspor, sadece 1 şampiyonluk yaşamasına rağmen; önemli forvetleri küresel futbol piyasasına sunmakta sıkıntı yaşamıyor. Bu isim bazen altyapıdan yetişen bir isim olabilirken; bazen de kariyeri sekteye uğramış dünyaca önemli isimler olabiliyor. Yeşil-Beyazlılarda geçtiğimiz yıllardan bu yana bir Okan Yılmaz örneği unutulmamalı... Bu yıl Manchester City'e giden altyapıdaki gol makinesi Enes Ünal en yeni örneklerden.... Sochaux'da kendini gösterip bu performansının üzerine Bursaspor'da koyan Cedric Bakambu'nun Villarreal'e gidişi başka bir örnek... Bu gibi örnekler saymakla bitmez; ancak şu sonuç çıkarılıyor ki, Bursaspor tarihinde hep önemli golcü yeteneklere sahip oldu.

2014-2015 sezonunda Şenol Güneş yönetimindeki Bursaspor'da, Fernandao 21 gol attı ve ligin gol kralı olarak dikkat çekti. 30 yaşına merdiven dayayan Brezilyalı forvet, kendisinden beklenilen çıkışı Brezilya'da yapamamış ve şans yüzüne Bursaspor'da gülmüştü. Bursaspor'lu scout'ların en başarılı projelerinin başında gelen Fernandao, bu başarısıyla Fenerbahçe'ye transfer oldu. Bursaspor'un eli değmiş bir forvet daha tarihe yazıldı.

Tabii ki gidenin yerine yenisi gelir. Belki eskisinin yerini tutmaz, belki de yeni isim çok daha iyi olur ve eskiyi bir çırpıda unutturur. Bu, hayatın her alanında önemli bir kuraldır. Bursaspor'da da gidenin yerine yenisi geldi: Tomas Necid! Slavia Prag altyapısının dünya futboluna bir hediyesi olan Çek golcü, Jablonec'de kötü bir kiralık dönem geçirmesinin ardından takımına geri döndü. Bu geri dönüşle birlikte ilk 11 şansı yakalayan Necid, Slavia Prag döneminde 54 maça çıktı, 16 gol ve 3 asist ile oynadı. Bu performans, Rus ekibi CSKA Moskova'nın dikkatini çekmeye yetti ve onu transfer etti.

CSKA Moskova'ya transfer olduğu ilk zamanlar, gerek ilk 11'de gerekse yedekten girerek istediği şansları bulan Çek golcü, golleriyle kumaşını ispatladı ve orada benim de son derece doğruladığım "Katil" lakabını aldı. Ancak futbolun sahne ışıkları, sonsuza dek üzerinizde durmazdı, Necid'de de durmadı. Çek golcü, hem yaşadığı ağır sakatlıklar hem de Fildişi Sahil'li Seydou Doumbia'nın gösterdiği performansla yavaş yavaş gözden düştü. Önce bir yıl PAOK ve ardından da Slavia Prag formalarını kiralık olarak giydi. Yaşadığı ağır sakatıkların ardından golleriyle hayata dönmeyi başardı. 2014'te Rus ekibine geri döndüğünde, CSKA Moskova onu kadroda düşünmediğini kesin bir dille bildirdi. Böylelikle Çek santrfor için Rusya dönemi 108 maç, 28 gol ve 8 asist ile kapanmış oldu.

Zwolle'de güneş yeniden doğuyor

Tam bu esnada Hollanda Eredivisie'de atılım yapmak ve kalıcı olmak isteyen Zwolle devreye giriyor. İlk önce bir yıl onu kiralıyor, ardından 2015'te ise bonservisini alıyor. Zwolle'de eski bitirici ve hırslı performansına tekrardan ulaşan Necid, takımının Eredivisie'de yukarılara oynamasında ve Hollanda Kupası'nı kazanmasında fayda sağlıyor o yıl.. Hollanda ekibindeki performansıyla, kendiine o sahne ışıklarını tekrar yaktırıyor. Zwolle ile 33 maça çıkan Necid, 14 gol ve 4 asistlik bir performans sergiliyor. Ancak Zwolle'ün yapılanma problemleri nedeniyle ikinci yılında bonservisiyle geldiği Zwolle'de mutsuz oluyor ve sözleşmesini feshediyor.

CSKA Moskova günlerinde dikkatle izlediğim Tomas Necid; sakatlıklar, forma şansı bulamayışı ve kiralık gönderilişlerini asla kafaya takmıyor. O hep çalışıp daha iyi dönmek istiyor. Bu kafa yapısı sayesinde Zwolle ile tekrar ayağa kalkıyor. Bu 6 aylık performansı, Bursaspor scout'larının dikkatini çekiyor ve "Katil", Bursa semalarına uçuyor.

Fernandao'yu aratmayacak

2015 yaz transfer döneminde Fernandao'nun gidişiyle sarsılan Bursa taraftarlarının yüzünü Tomas Necid transferi güldürüyor. Necid, sakatlığı nedeniyle ligin ilk 3 haftasında oynayamıyor; ancak antrenmanlarla birlikte uyum sorununu çok çabuk atlatıyor. Zihin yapısı da buna oldukça müsait hep... Necid'in takıma geç katılışı, Bursa'yı hücum performansı anlamında oldukça etkiliyor. O yokken üç haftada 1 gol bulabilen Bursaspor, onun gelişiyle 4 haftada 9 gol bulmayı beceriyor. Üstelik bu 9 golün 6'sı, Tomas Necid imzası taşıyor.

Yeşil-Beyazlı formayı ilk olarak dördüncü haftada Gençlerbirliği maçında sırtına geçiren Necid, oyuna sonradan girerek 13 dakika sonra ligdeki ilk golünü atıyor. Ardından bir sonraki hafta Fenerbahçe deplasmanında takımı yenilse de, Çek santrfor bitiriciliğini konuşturup ligdeki 2. golünü atmayı başarıyor. Bir sonraki hafta Bursaspor evinde Eskişehir'i yenerken; açılışı Necid yapıyor ve 3. golüne ulaşıyor. Asıl patlama ise, yedinci haftada Çaykur Rize deplasmanında yaşanıyor. Tomas Necid tek başına sahne alıyor ve birbirinden güzel 3 gol atarak maçın yıldızı oluyordu. Spotlar, Türkiye kariyerinde sadece onun için yanıyordu.

Tomas Necid ne CSKA Moskova, ne PAOK, ne de Zwolle kariyerine bu kadar golcü başlayamamıştı. Şu anda Spor Toto Süper Lig'de 4 maçta 6 golü bulunuyor. "Katil" için gol atmak çocuk oyuncağı... Türkiye'nin forvetlerde çok göremediği bir bitiriciliğe de sahip... Ağır bir sakatlık yaşamadığı takdirde performansının üzerine hep koyacak ve hüzünlü Fernandao kasidesinin ardından Necid methiyesini başlatacaktır. Futbolun sahne ışıklarının uzun zaman üzerinde olması dileğiyle Tomas Necid...