25 Mayıs 2016 Çarşamba

Beşiktaş 2015-2016 Sezonu Şampiyonluk Sözlüğü


Şenol Güneş yönetiminde ligin en iyi futbol oynayan takımı olan Beşiktaş, 2015-2016 Spor Toto Süper Ligi Hasan Doğan Sezonu'nda Fenerbahçe'nin önünde zirvede yer alan takım oldu. Siyah-Beyazlılar, toplamda 14. şampiyonluğunu elde ederek büyük bir mutluluk yaşadı. Bu mutluluğun Nisan 2016 yılında açılan yeni evleri Vodafone Arena'da olması ise belki de dünyanın en anlamlı, en duygusal hareketiydi.
Beşiktaş'ın 2015-2016 futbol sezonundaki şampiyonluğunu anlatan A'dan Z'ye bir sözlük düzenledim. Şenol Güneş'ten Fikret Orman'a, Beşiktaşlı futbolculardan rakip takımlara ve Vodafone Arena'dan çeşitli futbol istatistiklerine kadar çok farklı bilgiler edinebileceksiniz.
Akhisar Belediye
Ligin ilk yarısının 13. haftasında Cihat Arslan yönetimindeki Akhisar Belediye ile karşılaşan Beşiktaş; kötü oynamamasına rağmen iç sahada 2-0'lık mağlubiyet yaşamıştı. Teknik kadro ve futbolcular, o maçtan sonra oturup takkelerini önüne koydu ve ardından 5 maçlık bir galibiyet serisi yakalayarak liderliği bırakmadı. Ligin ikinci yarısında da Akhisar deplasmanına konuk olan Beşiktaş, Hugo Rodallega'yı durduramamış ve Cenk Tosun'un son dakikalarda attığı golle 3-3 berabere kalmıştı. Bundan da önemlisi, Akhisarlı Soner'in direkten dönen topu, Siyah-Beyazlı takımın şampiyonluğu için belki de bir dönüm noktasıydı. Bu maçın ardından da 3 maçlık galibiyet serisiyle çıkışa geçerek şampiyon oldu Beşiktaş…
Barcelona'vari Pas Oyunu
Teknik direktör Şenol Güneş'in geldiği günden itibaren Beşiktaş'a aşıladığı sistem… Siyah-Beyazlıları pek çok maçta pas düzenine önem veren bir takım olarak gördük. Oğuzhan ve Sosa'nın başını çektiği pas düzeninde ayağa ve hızlı paslarla çokçabuk rakip kaleye ulaştılar ve sonuca etki eden pozisyonlar yakaladılar. Bize de izlemesi güzel, Barcelona'vari mini bir tiki-taka futbolu görmek düştü.
Cenk Tosun
Beşiktaş'ta Mario Gomez ligin gol kralı oldu; ancak Alman futbolcu kadar dikkat çeken bir isim de Cenk Tosun'du. Cenk Tosun, 2015-2016 sezonunda Avrupa'nın önemli futbolcularını geride bıraktı ve oyuna sonradan girip en çok katkı veren futbolcu olarak zirvede yer aldı. Genç forvet, sonradan oyuna dahil olduğu maçlarda 5 gol atıp 4 de asist yaparak Beşiktaş'a hayat veren isim oldu. Başakşehir karşısında takımı canlandırması, Akhisar maçında 1 puanı getiren golü, Galatasaray derbisinde Gomez'e yaptığı asistle şampiyonlukta önemli rol oynadı.
Derbiler
Son yıllarda "derbi fakiri" olarak nitelendirilen Beşiktaş, Şenol Güneş ile bu alanda da büyük bir çıkış yakaladı. Fenerbahçe'ya karşı iç sahada kazanan Siyah-Beyazlılar, deplasmanda rakibine mağlup oldu. Galatasaray'a karşı iki maçta ise da galip geldiler ve 3'er puan aldılar. Böylelikle 4 derbi müsabakasında 3 galibiyet alarak 9 puan topladılar, bu alanda da başarılarını gösterdiler.
En İyi Dış Saha Takımı
Şampiyon Beşiktaş, ligin en iyi dış saha karnesine sahip takım olarak da başarılarına bir halka ekledi. Siyah-Beyazlılar dış sahada gerçekleştirdikleri 17 mücadelede 11 galibiyet ve 3 beraberlik alarak 36 puan topladı. Bu alanda en yakın rakipleri Fenerbahçe'ye de 7 puanlık bir üstünlük kurdular.
Fikret Orman
Beşiktaş'a gönül vermiş taraftarların son yıllarda başına gelen en güzel şey… Fikret Orman, 2012 yılında Beşiktaş'ın başkanı oldu ve bu yıldan itibaren Siyah-Beyazlılar için mali açıdan kara bulutlar dağılmaya başladı. Önce "Feda" diyen Başkan Fikret Orman, ardından düşük bonservis bedeli harcamaya dikkat etti. "Feda"nın bitişinin ardından Fikret Orman'ın yoğun çabaları sonucunda Beşiktaş, "hep alan" döneminden çıktı ve "Sat-Al" çağına girdi. Böylelikle Siyah-Beyazlı kulüp, bonservis bedellerinden de kar etmeye başladı. Fikret Orman, son büyük hamlesini ise; Vodafone Arena projesiyle yaptı. Siyah-Beyazlılara gönül vermiş herkes için Türkiye'nin en görkemli ve tek akıllı stadının yapımında gecesini gündüzüne katan Fikret Orman, 2016 Nisan'ından itibaren Beşiktaş'a çok önemli bir gelir kapısı sağlamış oldu. Özetle Fikret Orman, çilingir hamleleriyle Beşiktaş'ın 14. şampiyonluğunda önemli rol oynadı.
Golcülük
Şenol Güneş, 2015-2016 sezonu için takımın başına geçmesiyle birlikte, sihirli değneğini gol konusunda da Beşiktaş'a değdirdi. Son yıllarda Spor Toto Süper Lig'de gol sayısı bakımından rakiplerinin gerisinde kalan Beşiktaş, Şenol Güneş'in gelişiyle büyük bir değişim yaşadı. 2015-2016 sezonunda ligde rakip filelere 75 gol gönderen Beşiktaş, Spor Toto Süper Lig'in en golcü takımı da oldu. Bu gollerin toplam 2.88 katını atan Mario Gomez ise, golcülüğü ve bitiriciliğiyle ön plana çıkan isimdi.
Atiba Hutchinson
Kanadalı orta saha, Beşiktaş'ta pamuklara sarılıp saklanılması gereken bir yıl daha geçirdi. Hutchinson, 2015-2016 sezonunun 34 maçında da forma giyen isim olurken; teknik direktör Şenol Güneş O'na gözü kapalı güvendi. Hutchinson, ligin her maçında forma giyerken bırakın kırmızı kartı, sarı kart bile görmeyerek dikkat çekti. Toplam 2161 başarılı pasıyla, orta sahada şampiyonun emniyet kemeri oldu. Yüzde 93'lük başarılı pas yüzdesi oranı yakalayarak, bu alanda ligin zirvesinde yer aldı. Tüm bu başarılı istatistiklerine, 2 de gol ekledi Kanadalı… Özellikle Başakşehir maçında 1 puanı getiren kafa golü, belki de şampiyonluk için çok büyük önem taşıdı. Çatışmaları başlatan Atiba Hutchinson, şampiyonlukta önemli rol oynadığı gibi gelecek yıl da Siyah-Beyazlılar için hayati öneme sahip olacak.
Izdıraplı Haftalar
Beşiktaş, şampiyonluğunun yanında ilginç bir istatistiğe de imza atarak gizemli yönünü gösterdi. Siyah-Beyazlılar, ligin birinci ve ikinci yarısında aynı haftalarda puan kaybederek dikkat çekti. İlk yarının 2. haftasında Trabzonspor'a kaybeden Beşiktaş, ikinci yarının 2. haftasında Başakşehir ile berabere kaldı. İlk yarının 5. haftasında Gençlerbirliği ile berabere kalırlarken; ikinci yarının 5. haftasında Fenerbahçe'ye 2-0 mağlup oldular. İlk yarının 10. haftasında Kasımpaşa ile puanları paylaşırlarken; ikinci yarının 10. haftasında Kasımpaşa mağlubiyeti yaşadılar. İlk yarının 13. haftasında iç sahada Akhisar'a mağlup olurlarken; ikinci yarının 13. haftasında Akhisar ile bu sefer berabere kaldılar. Beşiktaş şampiyonluğa ulaştı; ancak bu ızdıraplı haftalar gizemini koruyor.
İsabetli Şut Yüzdesi
Beşiktaş 2015-2016 sezonunda rakip filelere 505 şut çekti. Bu şutların 207'si kaleye isabet etti. Bu bilgiler ışığında, Siyah-Beyazlılar yüzde 42'lik bir isabetli şut yüzdesi yakaladı ve bu alanda da ligin liderliğini elinde tuttu.
Jose Sosa
"30 yaşına geldi, artık performansı pek randımanlı olmaz!" ortak yorumlarıyla sezona başlayan Jose Sosa, teknik direktör Şenol Güneş yönetiminde adeta bir başkalaşım yaşadı. Ülkesinden teklifler alan ve buna rağmen Beşiktaş'ta kalan Arjantinli, 7 gol ve 12 asistlik performansıyla Beşiktaş'ın şampiyonluğunda baş rol oynayan bir isim oldu. Özellikle ligin ikinci yarısında vites arttırarak dikkat çekti. Yaptığı 12 asistle Süper Lig'de bu yıl "Asist Kralı" oldu.
Kasımpaşa
Şampiyon Beşiktaş'ın Akhisar gibi ligde sıkıntı yaşadığı ve 5 puan kaybettiği bir diğer takım da Kasımpaşa oldu. Rıza Çalımbay, Beşiktaş'i iyi analiz etmişti ve Siyah-Beyazlılara her iki maçta da sıkıntı yaşattı. Beşiktaş, ligin ilk yarısında Kasımpaşa'ya yenilirken; ikinci yarıda ise berabere kalmıştı. Bu iki maçtan da dersler çıkarak Beşiktaşlılar, puan kayıplarının ardından galibiyet serileri yakalayarak liderlikten vazgeçmedi. Ve büyük resimde mutlu sonu gördüler.
Şampiyonlar Ligi
Beşiktaş'ın tam 7 yıllık bir sürenin ardından yeniden katılacağı Avrupa mecrası… 2015-2016 sezonunu şampiyon olarak tamamlayan Beşiktaş, 2016-2017 yılında Şampiyonlar Ligi'nde yer alacak ve direkt olarak grup aşamasından başlayacak. En son 2009-2010 yılında Devler Ligi'nde yer alan Siyah-Beyazlılar, gelecek yıl Avrupa için de iddialı bir kadro kurmaya hazırlanıyor. Tüm bunlara ek olarak Karakartal, 2016-2017 sezonunda hatırı sayılır bir Şampiyonlar Ligi gelirini de kasasına koyacak. Fenerbahçe ön eleme turunda elenirse, Beşiktaş'ın geliri daha da artacak.
Mario Gomez


Şair Orhan Veli Kanık'ın "Rakı şişesinde balık olabilsem.." dizelerini bu yıl Beşiktaş kariyerinde gerçekleştiren ve dibe vurmuşluktan zirveye yükselen forvet… Uzun ve ciddi sakatlık dönemlerinin ardından Karakartal'da golcülüğünü hatırladı Alman yıldız… Chacha şarkısıyla İstanbul'u inletti, yüz binler adını haykırdı. Spor Toto Süper Lig'de kaydettiği 26 gol ile Beşiktaş'ın şampiyonluğunda en fazla katkısı olan isimdi. Bu performansıyla Beşiktaş'ın en çok gol atan yabancı futbolcu unvanını eline geçirdi. Şampiyonluk senesinde kaydettiği 26 golle bu yıl "Gol Kralı" oldu. Beşiktaş'taki bu diriliş performansı, ona tekrardan Almanya milli takımının kapılarını açtı. 
Oğuzhan Özyakup
Slaven Bilic yönetiminde geçtiğimiz yıl daha defansif kalan ve genellikle ikinci yarılarda oyundan çıkan Oğuzhan beklediği değeri göremedi. Başına geçtiği takımda genç oyuncuları parlatmasıyla ünlenen Şenol Güneş, Beşiktaş'a geldiği ilk günden bu yana Oğuzhan Özyakup'un üzerinde durdu. Onu zihinsel olarak sürekli geliştirip yakın ilişki kurarken; oyunun savunma yönü kadar hücum yönünde de gelişmesini sağladı. Oğuzhan da bir elmas gibi parıldayarak Türkiye'deki en etkili sezonunu geçirdi. Şampiyonluğa 9 gol ve 7 asistlik performansıyla katkıda bulundu. Bu performansıyla Türkiye milli takımının ilk 11 oyuncularından biri oldu. Atiba'nın ardından 2000 pasla en çok pas atan ve en iyi pas yüzdesine sahip ikinci isim de Oğuzhan… Sezon genelinde 68 kilit pas yaparak bu alanda da rekor kırdı.
Kolej Öğrencileri Havası
Karakartal'da bu kolej öğrencileri havasının temeli Olcay ve Oğuzhan'ın gelişiyle birlikte atıldı. Ardından bu isimlere Kerim Frei destek verdi. Gökhan Töre ve ardından Cenk Tosun derken; Siyah-Beyazlılar oldukça genç ve arkadaşlık bağları kuvvetli bir takım haline geldi. Toplam 3 yılda takımda oluşturulan bu kolej öğrencileri havası, bu yıl da 14. şampiyonluğu getirdi.
Portekiz Realitesi
Avrupa Ligi'nde aynı grupta yer aldıkları Sporting Lizbon'dan bahsediyoruz. Grubun son maçında Beşiktaş Sporting Lizbon'dan beraberlik dahi alsa gruptan çıkıyordu. Öne de geçtiler, ancak 15 dakika içinde 3 gol yiyerek darmadağın oldular. Bu kaybın ardından Avrupa Ligi'nde grup aşamasında elendiler. Soyunma odasında bu maçın kritiğini yaparlarken; "Bu maç bize hayırlı gelecek. Göreceksiniz, belki de sezon sonunda bizi şampiyon yapacak." sesleri birden yükseldi. Avrupa Ligi'nden elenerek durumun realitesinin farkına vardılar ve Spor Toto Süper Lig'de mutlu son için tükenmek bilmeyen bir inançla, güçlerinin son damlasına dek mücadele verdiler. Portekizde yaşadıkları realite, gerçekten de onlara şampiyonluk getirdi.
Rahat ve akıllı
Beşiktaşlı futbolcuların bu yılki ruh hali… Siyah-Beyazlılar genç ağırlıklı bir kadro oluşturmuş olsa da; tüm genç oyuncular 14. şampiyonlukta müthiş bir karakter örneği gösterdi. Yaşlarından çok daha olgun, daha inançlı, daha karakterli, sabırlı ve akıllı bir futbol ortaya koydular. Ricardo Quaresma'nın ikinci kez geldiği Beşiktaş'ta patlama yapması ve az süre almamasını dert etmemesi de akıllanmasının bir ürünüydü. Kaleci Tolga Zengin, sezon boyunca yaptığı hataların ardından akıllı ve karakterli yapısıyla önemli kurtarışlar yapan bir kaptana dönüştü. Cenk Tosun, akıllı ve rahat davranarak yedek kalmayı sorun etmedi. Beşiktaşlı futbolcular, orta sahada Atiba gibi bir sigorta varken oldukça rahat oynadı. Bunlar sadece en küçük örnekler… Beşiktaş'ın bu sezonki şampiyonluğunda rahatlılık ve akıllılık ön plandaydı.
Sponsor Desteği
Beşiktaş, 2015-2016 futbol sezonunda Kalde, Beko ve en önemlisi de Vodafone gibi sponsorlarının desteğiyle oldukça güçlü durdu. Özellikle Vodafone hem forma sponsorluğu hem de stat ismi sponsorluğuyla Siyah-Beyazlılara hem maddi hem manevi açıdan önemli katkı yaptı. Vodafone Arena'nın yapımında da yardımda bulunan Vodafone markası, Türkiye'nin tek akıllı stadının internet altyapısında da önemli çalışmalar yaptı. Böylelikle ortaya iki taraf için de "Win-Win" durumu ortaya çıktı. Beşiktaş-Vodafone ortaklığının daha nice başarılar getirmesi dileğiyle…
Şenol Güneş
2002 Dünya Kupası'nda milli takımımızla yaşadığı üçüncülük, Güney Kore'de teknik direktörlüğünü olgunlaştırması, yurda dönüşte Trabzonspor'u şahlandırarak son anda kaçırdığı şampiyonluk ve yakın geçmişte Bursaspor ile ligi alt üst edişi… Bu yıl ise Beşiktaş'ın başına geçen Şenol Güneş, Siyah-Beyazlı kulübe adeta bir güneş gibi doğdu. Kariyerindeki ilk şampiyonluğu Beşiktaş ile kazanırken; taraflı tarafsız tüm spor otoritelerinden tam not aldı. Beşiktaş'ın 14. şampiyonluğunda tam yetkiliydi. Daha imza attığı ilk gün taraftara kendini çok sevdirdi ve iki taraf arasında mükemmel bir sevgi bağı kuruldu. Mario Gomez'i eski günlerine döndürdü ve gol kralı yarattı, Jose Sosa'ya kariyer rekorunu kırdırdı, Oğuzhan'ı elmas gibi işledi. Daha ne olsun ki, Şenol Güneş gerçekten büyük bir hoca ve Beşiktaş'ın başına gelmiş büyük bir nimet…
Erdal Torunoğulları
Beşiktaş kulübünde Dış İlişkilerden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Fikret Orman'ın ekibinde en çok güvendiği kişilerden… Mario Gomez'in gelişi başta olmak üzere pek çok transferde önemli rol oynadı. Pazarlığı iyi bilmesi nedeniyle kulüplere zor zamanlar yaşattı ve genelde istediğini aldı. Bunun yanında oyuncu satışlarından gelir elde edilmesinde de baş roldeydi. Şampiyonluğa yan rollerden katkısı olan bir isimdi.
Uzun İnce Bir Yol
Evden ayrı geçen tam 1066 gün… Evden uzakta oynanan 66 maç… Gezilen 6 ayrı stat… Vodafone Arena'ya kavuşana kadar, Beşiktaş ev hasretini bu rakamlarla çekti. Adeta uzun ince bir yol çizdi kendine… Kah Ankara'da, kah Konya'da çoğunlukla da İStanbul'da farklı statlarda buldular kendilerini… Bu hikayenin sonu mutlu noktalandı. Beşiktaş hem evine dönerek Vodafone Arena'ya kavuştu hem de kendi stadında 14. şampiyonluğunu doyasıya kutladı.
Üç Bilinmeyenli Stoper Denklemi
Sezona Ersen-Rhodolfo tandemiyle başlamıştı Beşiktaş… İkili arada hatalar yapsa da iyi anlaşıyorlardı. Ancak önce Rhodolfo'nun sezonu kapatması, sonra da Ersan'ın Çin'e gidişiyle Bşiktaş stoper bölgesinde kriz yaşadı, üç bilinmeyenli denklemi yaşadı. Devre arasında Alexis ve Marcelo transfer edilerek bu sıkıntı bir nebze aşılsa da; bu bölgede sezonun genelinde zaman zaman Necip Uysal ve Tosic de forma giydi. Üç bilinmeyenli denklem, kiralık gelen Marcelo'nun yürekli futboluyla çözüldü.
Vodafone Arena
Beşiktaş'ın 41.903 kişilik yeni mabedi… Bu yıl Nisan ayında kapılarını açtı ve Siyah-Beyazlılara gönül verenlere merhaba dedi. En yüksek teknolojiyle inşa edildi. Türkiye'nin tek akıllı stadyumu ve Türkiye'nin hibrit çim kullanılan stadyumu olması özellikleriyle dikkat çekiyor. Yeni evlerinde 3'te 3 yaptılar ve taraftar baskısını rakiplerine tamamen hissettirdiler. He eve dönmenin özlemini hem de 14. şampiyonluğu kutlayarak Beşiktaş Vodafone Arena'da çifte mutluluk yaşadı.
Yedi sezon
Beşiktaş!ın 14. şampiyonluğuna ulaşması için son şampiyonluğundan bugüne geçen yıl sayısı… En son şampiyonluğunu Mustafa Denizli yönetiminde 7 yıl önce yaşayan Beşiktaş, 2015-2016 sezonunda Şenol Güneş önderliğinde mutlu sona ulaştı. 7 yıllık sürenin ardından hem şampiyonluğun hem de gelecek yıl direkt olarak Şampiyonlar Ligi'ne katılacak olmanın verdiği çifte mutluluğu yaşadılar.
Zamanlama

Gençlerbirliği deplasmanında Gökhan Töre'nin bireyselliği, iç sahadaki Kasımpaşa maçında Oğuzhan'ın sazı eline alışı, hemen ardından şampiyonluk yolunda oldukça önemli olan Oğuzhan'ın şık son dakika golü… Başakşehir deplasmanında Cenk Tosun'un ateşlediği geri dönüş… Ve Akhisar deplasmanında Cenk Tosun'un son dakika golüyle son derece önemli 1 puanı kazanmaları… Zamanlama, bu yıl Beşiktaş'ın şampiyonluğunda oldukça kilit bir kelimeydi. Kırılma anlarında iyi işler yapan Beşiktaş, zamanlamayı lehinde kullandı ve şampiyonluğa ulaşmasını bildi.
BONUS


18 Mayıs 2016 Çarşamba

Sevilla Destan Yazdı: 3-1!


Avrupa Ligi finali için Basel'de o tarihi gün geldi çattı. Avrupa'nın iki numaralı kupasının finişi, Saint-Jakob Park'ta yapılıyordu. Premier Lig'in son haftasında rotasyonlu bir kadroyla mücadele eden Liverpool teknik direktörü Jurgen Klopp, aslarını finale saklamıştı. Kırmızılar; Mignolet-Clyne-Lovren-Toure-Moreno-Milner-Emre-Lallana-Firmino-Coutinho-Sturridge ilk 11'i ve 4-2-3-1 sistemiyle sahadaydı. Orta sahadaki üçlü saha içinde sürekli yer değiştirirken; Emre Can da sürpriz çıkışlarıyla üçüncü bölgeye top taşıyacaktı. Son 4 finalini kazanan ve son 2 yıldır üst üste kupayı müzesine götüren Sevilla'da ise teknik direktör Unai Emery de hafta sonu İspanya La Liga'da rotasyon uygulamış ve aslarını final için dinlendirmişti. İspanyol çalıştırıcı da finalde 4-2-3-1 sistemini benimsedi. Sakatlıktan çıkan Konoplyanka oynayacak düzeye gelemezken; Emery, Coke'yi sağ açığa çekti ve sağ beke daha önce kullandığı Mariano'yu tereddütsüz monte etti. Soria-Mariano-Rami-Carriço-Escudero-N'Zonzi-Krychowiak-Coke-Banega-Vitolo-Gameiro 11'iyle sahada yer aldılar. Bu teknik bilgiler ışığında büyük maç başladı.

Maçın ilk atağı Liverpool'dan geldi. Dakikalar 8'i gösterdiğinde, Emre Can orta sahadan oldukça sert bir şut çıkardı, kaleci Soria topu çeldi. 11'de Clyne sağdan ortaladı, arka direkte Sturridge kafayı vurdu; kaleye giden topu son anda çizgiden Carriço çıkardı. İlk 20 dakika bu ataklarla geçildi. İki takımda ilk 20 dakika göz önüne alındığında iyi başlayamadı ve oldukça gergindi. İlk bölümde Liverpool o bildik baskısını gösteremedi ve Sevilla topa daha fazla sahipti. Bu bölüm orta saha mücadelesi şeklinde geçti. Bu dakikadan itibaren Klopp'un öğrencileri, 2016 yılında başladıkları o bildik baskıyı sahaya yansıtmayı başardı ve kontrolü de eline geçirdi. 25'te Lallana'nın pasında topla buluşan Sturridge'nin şutunu kaleci Soria ayaklarıyla çeldi. Konuk ekip Sevilla ilk tehlikeli atağını 32. dakikada yakalayabildi, Fransız forvet Gameiro'nun rövaşatası az farkla auta gitti. Dakikalar 35'e ulaştığında Coutinho, sol çaprazdaki Sturridge'ye pasını çıkardı. Sturridge bu bölgede aldığı topu sol ayağıyla çıkardığı harika bir şutla Soria'nın uzanamayacağı uzak köşeye gönderdi: 1-0! Golden sonra Liverpool baskıyı daha da arttıran taraf oldu. 39'da Liverpool korner kullandı,Lovren'in kafası ağlarla buluştu; ancak Sturridge ofsayt pozisyonundaydı ve gol sayılmadı. İlk yarı, Liverpool'un 1-0'lık üstünlüğüyle sonuçlandı.


İlk yarıda ilk 20 dakikalık oyunu saymazsak, Liverpool daha etkili olan taraftı. Sevilla'nın ön alandaki presini kırdıktan sonra baskıyı kurdular ve üstünlük golünü de yakaladılar. Sevilla adına sol açık Vitolo'nun sürekli ortaya kayışıyla birlikte Escudero solda oldukça yalnız kaldı. Liverpool bunu iyi değerlendirdi ve ilk yarının genelinde sağ kulvardan yaptığı ataklarla etkili oldu. Emery, ilk 45 dakikada bu duruma çare bulamadı. İlk yarıda maçın hakemi Jonas Eriksson hakkında da konuşmalıyız; çünkü Liverpool'un ceza sahası içinde tam 3 net penaltısı es geçildi. Bu es geçilen 3 net penaltı, tribündeki ve ekran başındaki Liverpool'lulara saç baş yoldurttu.

Geri Dönüşü Gameiro Ateşledi


Sevilla ikinci yarıya hızlı başlayan taraftı. Sevilla teknik direktörü Unai Emery, devre arasında adeta gözlerindeki ateşi oyuncularına yansıtmıştı ve ikinci yarının başlangıç düdüğüyle birlikte rüzgar tam tersine döndü. İkinci yarının henüz 17. saniyesinde, sağ bek Mariano sağ kulvardan çalımlarla güzel getirdi ve kale ortasına yerden ortaladı. Bitirici Gameiro tam o noktadaydı ve topu filelerle buluşturarak durumu 1-1'e getirdi. Fransız forvet Avrupa Ligi'ndeki 8. golünü kaydederken; bu golüyle Sevilla'nın geri dönüş fitilini ateşleyen isim oluyordu. İkinci yarının hemen başında gelen bu gol Liverpool'u oyundan düşürürken, Sevilla'ya ise müthiş bir özgüven kazandırdı. 1-1'den itibaren tüm futbolcular adeta çift kişilik bir performans sergiledi ve İspanyol ekibi ikinci yarıda sahanın tek hakimi oldu. Beraberliği bulduktan sonra Sevilla daha fazla istek gösterdi ve tempoyu fazlasıyla arttırdı. 60'ta Gameiro, kaleci Mignolet'le karşı karşıya pozisyonda net bir fırsat kaçırdı. 64'te Banega orta sahada rakibini ekarte etti ve topu sağ açık Coke'ye gönderdi. Coke, ceza sahası dışından Liverpool kalesinin uzak köşesine harika bir plase gönderdi ve Sevilla'yı 2-1'lik üstünlüğe taşıdı. Bu golle birlikte Liverpool tamamen oyundan koptu. Klopp'un kenardan yaptığı değişiklikler de takıma hiçbir yarar sağlamadı.

İkinci yarıdaki kararlı, dirençli ve baskılı oyunundan bir dakika bile vazgeçmeyen Sevilla, 70. dakikada 3. golü de buldu. Ceza sahası içinin sağ tarafında topla buluşan Coke, ofsayt beklentilerinin yanında sert bir şutla Mignolet'i avladı ve durumu 3-1'e getirdi. Liverpool savunmasının ofsayt itirazı boşunaydı, çünkü yedikleri 3. golde Coke'ye gol pasını tamamen Liverpool savunması hediye etti. Kalan dakikalarda Liverpool hiçbir reaksiyon gösteremezken; maç Sevilla'nın top çevirişi ve Liverpool taraftarlarının ağır mağlubiyete rağmen "You'll Never Walk Alone" tezahüratlarıyla sonlandı. 3-1'lik galibiyetle birlikte Sevilla, 2014 ve 2015'in ardından 2016 sezonunda da Avrupa Ligi'ni kucaklayan ekip oldu.


Sevilla Rekor Kırdı

Son 3 sezondur mütemadiyen Avrupa Ligi kupasını müzesine götüren Sevilla, böylelikle yeni bir rekor kırmış oldu. İspanyol ekibi, Avrupa Ligi'ni üst üste üçüncü kez kazanan ilk takım olarak tarihin altın sayfalarına adını yazdırdı. Daha önce 2005-2006 ve 2006-2007 dönemlerinde iki kez o zamanki adıyla UEFA Kupası'nı kaldıran Sevilla; 2013-2014, 2014-2015 ve 2015-2016 dönemlerindeki 3 zaferiyle de Avrupa'nın iki numaralı kupasını toplamda 5 kez kaldırdı. Oynadıkları son 4 Avrupa Ligi finalini kazanarak da inanılması güç bir istatistiğe imza attılar. Teknik direktör Unai Emery, Avrupa Ligi'nde takımı Sevilla ile başarıdan başarıya koşarken; kendi teknik direktörlük kariyeri açısından da oldukça önemli işlere imza atmaya devam ediyor. Emery ve oyuncularının bu gayreti, Avrupa Ligi'ne "UEFA Sevilla Ligi" denmesi gibi mizahi yorumlara da uzanıyor. Bu büyük zaferde tek ilginç taraf ise; İspanya La Liga'da 2015-2016 sezonunda tek bir deplasman galibiyeti bile alamayan Sevilla'nın Avrupa Ligi'nde çok farklı bir performans göstermesi…


Maçın ilk yarısının yalnızca son 25 dakikasında sahada gözüken Liverpool adına Nathaniel Clyne ve Daniel Sturridge istekleriyle öne çıkan isimler oldular. Geri kalan futbolcular oldukça silik kaldılar. Özellikle sol bek Alberto Moreno her maç düşen bir performans göstererek hayal kırıklığı yaratıyor ve bu durumuyla gelecek sezon forma bulma ihtimali çok zor… Teknik direktör Jurgen Klopp ise gerçekten muhteşem ve oldukça bilgili bir teknik direktör; ancak finallerde kaybetmekle lanetlenmiş olmalı… Alman çalıştırıcının sürekli finallerde kaybettiğini ve fazlasıyla üzüldüğünü görüyoruz. Özetle Liverpool, gelecek sezon Avrupa'da yer almak için tek şansını yerle bir etmiş oldu. İlk yarıda 1-2 gol daha atabilseler, belki de farklı bir senaryo konuşuyor olacaktık. Sevilla'da ise Kevin Gameiro üçüncü bölgede hırslı futboluyla dikkat çekti ve finalde bu yıl 8. golünü atarak takımını ateşleyen isim oldu. Takımına iki gol kazandırarak galibiyetin mimarı olan Coke ise, kesinlikle finalin MVP'si… Sağ bek Mariano özellikle ikinci yarıda Liverpool savunmasını oldukça zor duruma düşürdü ve iyi işler yaparak Sevilla adına göze batan isimlerden oldu. Bunun yanında Unai Emery'nin ikinci yarıdaki ateşleyici gücünü de yadsıyamayız. 2015-2016 sezonu Avrupa Ligi şampiyonu Sevilla'yı ve kırdıkları rekoru, can-ı gönülden tebrik ediyoruz! 

17 Mayıs 2016 Salı

10 Yılda İflastan Şampiyonluğa: Adanaspor


Futbol, dengesiz bir kültürel spor türüdür. Bazen takımlara tarihlerinin en büyük başarılarını yaşatırken; ertesi sezon bir anda aynı takımı dibe sürükleyebilir ve uzun yıllar bu düşüşün önüne geçilemez. Halk arasında "basiretleri bağlanmış" denilebilen bu durumda, birkaç yılın ardından düşüşe engel olabilen takımlar tekrar zirveye doğru yola çıkarken; onlar kadar şanslı olamayan ekipler ise, iflasa veya kulüp kapamaya kadar gidebiliyor. Güney ekibi Adanaspor'u ilk kategoriye sokabiliriz. 2003-2004 sezonu sonunda 2. Lig'e düşen ve bundan sonra büyük maddi sıkıntılar yaşayarak iflasın eşiğine gelen Adanaspor, 2006'ta takımı Başkan Bayram Akgül'ün devralmasıyla 10 yılda adeta şaha kalktı ve PTT 1. Lig'de şampiyonluk yaşadı. Bu inanılması güç başarı hikayesinde Başkan Bayram Akgül, Adanaspor yönetimi ve teknik direktör Engin İpekoğlu ile futbolcular baş rol oynuyor.

2001-2002 sezonunda Süper Lig'e yükselen Adanaspor, 2 yıla yakın bir süre mücadelesini istikrarlı bir şekilde sürdürürken; yönetimde hisselerin büyük payına sahip Uzan Grubu'nun siyasal problemler sonucu yaşadığı ekonomik kriz, takımı doğrudan etkiledi. Mali açıdan oldukça zor duruma düşen Adanaspor, 2003-2004 sezonunda 2. Lig A kategorisine düştü. Aynı dönemde, iflas mahkemesine başvuran Başkan Çağdaş Ergin kulübün iflasını istedi. Bu kararı kabul görünce, Güney ekibini bekleyen daha karanlık günlere girilmiş oldu. Haciz problemleri ve Adanaspor'un olumsuz mali tablosundan dolayı takım, çıkarılan kararla 2. Lig B kategorisinde bir maç bile oynayamadan direkt olarak 3. Lig'e düşürüldü. 2005'te iflas masasına düşen ve 2006'da borçları dolayısıyla kapanma tehlikesi geçiren Adanaspor'da o dönem, 1954 Adanaspor Taraftarlar Derneği Başkanı Tevriz Dura'nın kulübü kalkındırmak için önemli hamleleri oldu. Dura, 6 kişilik bir heyetle gidilen Ankara Hukuk Kurulu Başkanı karşısında ikna edici konuşmalarıyla kulübü kapanmaktan kurtardı ve Adanaspor'un talihini döndürmüş oldu.

Adana doğumlu işadamı Bayram Akgül, doğup büyüdüğü memleketinin bu durumuna kayıtsız kalamadı ve içindeki futbol ateşiyle harekete geçti. Oluşturduğu kalkınma projeleriyle birlikte devir teslim töreni yapıldı ve iflastan dönen Adanaspor'un yeni başkanı oldu. Yapılacak çok işleri ve bunu gerçekleştirecek çok az zamanı vardı Başkan Akgül'ün… Ancak gerçekten de bu takvime uygun gittiler. 2007'de 3. Lig'de başladıkları onur mücadelelerini 2008'de 2. Lig'e ve 2009'da da Bank Asya 1. Lig'e (şimdiki PTT 1. Lig) yükselerek sürdürdüler. Başkan Bayram Akgül yönetiminde Adanaspor, iki sene içinde inanılmazı başarmıştı. Bank Asya'ya çıktıktan sonra çalışmalarını sürdüren Akgül ve ekibi, hedeflerini kısa sürede Süper Lig olarak belirlese de; 7 yıl boyunca bu ligde kalmaya devam ettiler. Bu süreçte 2 kez play-off'larla Süper Lig'e yükselmeye çok yaklaşsalar da; sonuç olumlu olmadı.

Sezona Kötü Başlangıç

Kulübü devralırken içinde yanan o ilk günkü futbol ateşini Süper Lig özlemiyle besleyen Başkan Bayram Akgül, 7 yıldır PTT 1. Lig'de olmanın verdiği sıkıntıyla 2015-2016 sezonuna teknik direktör değişikliği yaptı. Takımın başına getirilen Eyüp Arın'dan camianın beklentisi büyüktü. Ancak beklentiler buzdağının görünen, sonuçlar ise buzdağının o görünmeyen yüzü gibiydi. 11  haftası geride kalan PTT 1. Lig'de Eyüp Arın ve öğrencileri 5 mağlubiyet alırken; 4 galibiyet ve 2 beraberlikle yalnızca 14 puan toplayabildi, ligin alt sıralarında yer aldı. Taraftarlardan gelen baskı da olunca Başkan, Eyüp Arın'a yalnızca dört buçuk ay dayanabildi ve yollar çabucak ayrıldı. Takımın başına gelecek isim, mutlaka Başkan ile aynı ateşi taşımalıydı, Bayram Akgül bunun oldukça farkındaydı.

Tarihler 13 Kasım 2015'i gösterirken Bayram Akgül, Engin İpekoğlu ile anlaştı ve futbolculuk geçmişi de olan çalıştırıcıyı takımın başına geçirdi. Akgül'ün bu hamlesiyle birlikte, Adanaspor çıkışındaki puzzle'ın eksik parçası tamamlanmış oldu. İpekoğlu yönetiminde ilk maçına Boluspor karşısında çıkan Adanaspor, aldığı 2-1'lik mağlubiyetle kötü gidişe son veremedi. Bu dakikadan sonra inisiyatifi eline alan ve yönetimden de tam destek gören Engin İpekoğlu, oyuncularıyla teker teker ilgilendi ve oyuncularına güven aşıladı. Uygulamak istediği sisteme takım da uyum gösterince, Adanaspor'un önlenemez yükselişi 14 gün içinde başlamış oldu.



19 Maçlık Seri Şampiyonluk Getirdi

Bolu mağlubiyetinin izlerini çabuk silen İpekoğlu yönetimindeki Güney ekibi, ilk önce 1461 Trabzon ve Gaziantep BŞB galibiyetleriyle nefes aldı. Ardından gelen Alanyaspor ve Karabükspor galibiyetleri ise, tüm takımın kendi potansiyelinin farkına varmasını sağladı. Böylelikle toplam 19 maç sürecek yenilmezlik serisiyle Engin İpekoğlu ve Adanaspor, PTT 1. Lig'de tozu dumana kattı. Bu süreçte 16 galibiyet ve 3 beraberlik olarak tam 51 puan topladılar ve serinin son maçında Gaziantep BŞB'yi mağlup ederek inanılması güç bir başarı öyküsüne son noktayı koydular. Serinin 19. maçında deplasmanda kazanarak ligin bitmesine 2 hafta kala en yakın rakipleri Alanyaspor'un 8 puan önünde 65 puan toplayarak şampiyonluklarını ilan ettiler. Engin İpekoğlu'nun takımı devralışıyla şaha kalkan Adanaspor, aynı zamanda iflas masasından mutlu sona kadar 10 yıl sürecek bir tutku hikayesini şampiyonlukla sonlandırıyordu. Bu şampiyonlukta hiç kuşkusuz Başkan Bayram Akgül ve Adanaspor yönetiminin emekleri çok büyük…


Evlerinde oynadıkları Alanyaspor maçından sonra da kupasına kavuşan Adanaspor, en büyük özlemini de dindirmiş oldu ve tam 12 yıl sonra Spor Toto Süper Lig'e yükselmenin gururunu yaşadı. Ve en önemli olan nokta da Bayram Akgül ve ekibinin bunu tamamen borçsuz bir şekilde başarmasıydı. "Ayağını yorganına göre uzat!" politikaları gelecek sezon da devam edeceğe benziyor. Başkan Bayram Akgül mütevazi bir ekip kuracaklarının ve altyapıya verdikleri önemi devam ettireceklerinin önemini çiziyor.

Altyapıdan 12 Futbolcu

Altyapı demişken… Bayram Akgül görevde olduğu 10 yıl boyunca, sadece as takıma değil altyapıya da önemli yatırımlar yaptı ve altyapı sistemlerinin oturması için çok çaba harcadı. Bunun meyvelerine de şampiyonluğa ulaştıkları 2015-2016 sezonunda ulaştıkları görülüyor. PTT 1. Lig'de bu yıl şampiyonluk yaşayan 28 kişilik kadronun 12'sini altyapıdan çıkan futbolcular oluşturuyor. Altyapıdan çıkan Hayrullah Mert Akyüz, Uğur Uruç, Sami Can Keskin, Cem Özdemir, İrfancan Eğribayat, Yusuf Kaplan, Atakan Ekiz, Burak Yıldır, Serbay Can, Ahmet Bahçıvan, Hakan Yılmaz ve Ahmet Dereli as takımda başarılı bir şekilde forma şansı buluyorlar. Bu istatistik, Dört Büyükler ve son yıllardaki başarısız altyapı girişimleri düşünüldüğünde; Türk futbolu adına ileriye dönük umutlarımızı yeşertiyor.


10 yıl içinde bol aksiyonlu, yer yer korku ögeleri olan, insanı bazen yıldıran bazen de güç veren bir film olarak tanımlayabiliriz Adanaspor'un durumunu… Bayram Akgül, içindeki futbol tutkusu ve taraftar kimliğiyle birlikte filmin sonunu romantik-komediye tamamladı ve biz futbolseverler de bu uzun metrajlı filmi yüzümüzde tatlı bir tebessümle bitirdi

İşte şampiyonluğu garantiledikleri o mutlu an :)



160 Euro'luk Borcunu Ödülüyle Ödeyen Adam: Riyad Mahrez


Çok değil, biraz önce İngiltere Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından "Yılın Futbolcusu" seçilmiş. Ödülü almasının verdiği mutlulukla basına açıklama yapıyor. İlk sözü ise annesini anmak oluyor: "Quimper'e denemeye giderken; annemden 160 Euro almıştım ve ona bir gün geri ödeyeceğimi söyledim. Sanırım bu gece ödedim!" 1991 doğumlu genç bir kazanandan, futbolunda duygulara da yer verip daha güçlenen bir isimden, Riyad Mahrez'den söz ediyoruz. 160 Euro borç alarak çıktığı futbol yolculuğunda, 2015-2016 sezonunda şampiyon olarak ve ligin en iyi futbolcusu seçilerek hayallerini gerçekleştirmeye devam ediyor.

Riyad Mahrez'in babası Ahmed Mahrez de aslında eski bir futbolcu… Cezayir ve Fransa'da küçük takımlarda forma giyiyor. Genç Mahrez için tüm hikaye, 15 yaşında babasını kaybetmesiyle başlıyor. O günkü üzüntüsünü derinlerde yaşayarak daha da güçleniyor ve babasının hayallerini gerçekleştirmek için futbol üzerinden devam etmeye karar veriyor. 15 yaşında kendine bu sözü veren Mahrez için ilk büyük şans, 3 yıl sonra, 18 yaşında karşısına çıkıyor. Fransa'nın amatör lig takımlarından Quimper'de 2009 yılında denemeye çıkıyor ve güçsüz oluşuna rağmen tekniği oldukça beğeniliyor. 18 yaşında profesyonel olan Mahrez, ilk sezonunda 22 maçta forma giyiyor ve 2 gol kaydediyor. Hızı, top hakimiyeti ve tekniğiyle kısa sürede Fransız takımlarının ilgisini çeken Mahrez için amatör takımdan ayrılık çanları da çalıyor.

Le Havre ile Hayallerini Büyütüyor

Quimper kulübündeki çıkışıyla birçok Ligue 1 ekibinden transfer alan Cezayirli futbolcu, tüm bu teklifleri reddediyor ve 2010 yılında bir fırsat olarak gördüğü Le Havre'ye imza atıyor.Burada Le Havre'nin gerek rezerv takımında gerekse as takımında birçok maça çıkıyor. Le Havre'nin rezerv takımında 60 maçta forma giyiyor ve kendisinin kariyer rekorunu kırarak 24 gol atıyor. Bu performansıyla as takım kapıları da ona açılıyor. Burada da 10 gol ve 12 asistlik performansıyla başarısını sürdürüyor. Fransız ekibinde 4 sezonu bu istatistiklerle geçiriyor ve artık onun için hayallerini büyütme vakti gelip çatıyor.

Leicester City scoutlarının ilgisine kayıtsız kalamayan Mahrez, Ada'yı ve Leicester City'i bir sonraki hayali için en doğru nokta olarak görüyor ve 2014 yılının ara transfer döneminde 400 bin Euro bonservis bedeliyle Tilkiler'in yeni transferi oluyor. O sezonun geri kalanında ve 2014-2015 sezonunun ilk yarısında teknik direktör Nigel Pearson tarafından yedek bırakıldı ve sonradan oyuna girdiği maçlarda yetenekli kumaşını pek gösteremedi. Bünyesindeki cevherleri Premier Lig'deki son 9 haftada biraz olsun göstermeye başladı ve bu süreçte inisiyatif alarak hızı v tekniğiyle Leicester City'nin 41 puanla ligde kalmasını sağladı. Bu mini resital, aslında yapacaklarının teminatıydı ve asıl film öncesi fragmandı. Biz futbolseverler, bunu bir sonraki sezon, yani bu yıl anlayacaktık. Mahrez, az forma şansı bulması yüzünden sıkıntılar yaşasa ve ayrılmayı düşünse bile, kaderi 2014-2015 sezonu sonunda Nigel Pearson'un gönderilmesiyle değişti.

Ranieri'nin Getirdiği Özgürlük


2015-2016 sezonu için takımın başına İtalyan çalıştırıcı Claudio Ranieri'nin getirilişiyle birlikte kulüpte çok şey değişirken; artık durumlar Mahrez için eskisi gibi de sıkıntılı olmayacaktı. Kendisini sürekli geliştiren ve yeniliklere açık Ranieri, Leicester'da İtalyan savunması ile Alman geçiş oyununu birleştirmeye karar verdi. Bu geçiş oyununda ise en önemli rolü Mahrez'e verdi ve ona sahada tam serbestlik tanıdı. Bir kanat oyuncusu olan Mahrez, sahada inisiyatif alan futbolcu oldu ve kendisine tanınan özgürlükle birlikte içe kat eden oyuncu rolünü de layıkıyla yerine getirdi. Ranieri ile birlikte Leicester yeni bir serüvene başlarken; Cezayirli genç futbolcu için de güneşin doğma vakti gelmişti.
Ranieri'nin sistemi daha ilk haftalardan meyvesini verirken; saha içinde aldığı inisiyatifle Riyad Mahrez de kendisini göstermeye ve adını duyurmaya başladı. Bir kaptan olmamasına rağmen sahada liderliği başarılı bir şekilde üstlendi ve liderlik vasıflarının kuvvetini taraftara kanıtladı. İleri uçtaki takım arkadaşı Vardy ile yakaladığı uyum, Barcelona'nın MSN üçlüsüne rakip olacak düzeydeydi. Ayaklarının yere sağlam basışı, çabukluğu, topla birlikte hareketleri, hızı, tekniği gibi pek çok konuda Riyad Mahrez'in bu sezon bir ustalık işi çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Bunun yanında 25 yaşındaki kanat oyuncusu güçlü şutları ve duran toplardaki etkinliğiyle de dikkat çekti. Takımı Leicester City Premier Lig'in 36. haftasında tarihinin ilk şampiyonluğunu kazanırken; Mahrez de 17 gol ve 11 asistlik performansıyla bu şampiyonluğa doğrudan katkıda bulunan ikinci isimdi. Ada'daki ikinci yılını doldururken; kısa sayılabilecek bir sürede şampiyonluk yaşadı ve hayallerinin bulunduğu listeye artık bir "Yapıldı" işareti daha koydu.

O Artık Bir Şampiyon


Evet, o gerçekten de artık bir şampiyon, hem de şampiyonluk yolundaki performansı spor otoritelerince tescillenen bir şampiyon… Mahrez, şampiyonluğa katkıda bulunan performansıyla İngiltere Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından "Yılın Futbolcusu" seçildi. Üstelik bunu başaran ilk Afrikalı ve Leicester City'li futbolcu oldu. Buna ek olarak, İngiltere'de Yılın 11'inde de yer aldı. Tüm bunları 25 yaşında gerçekleştirdi ve babasına olan sözünü tamamen tutmuş oldu. Bunun yanında 18 yaşında annesinden aldığı 160 Euro'luk borcu, 7 yıl sonra yine annesine bir şampiyonluk ve yılın futbolcusu ödülüyle ödemiş oldu. Babasının ölümüyle birlikte geçimini kazanmak için başladığı futbolda, şimdiden bir şampiyona dönüştü ve yeni hayaller kurmaya başladı.


Futbolda yeteneğini duygularıyla birleştiren Mahrez için, babasıyla çıktığı bu yolda hayal kurmanın sonu yok. 2015-2016 sezonunu kendi performansı açısından en iyi yıl olarak gören Cezayirli futbolcu, her zaman takımını ön plana koyacak kadar da alçakgönüllü bir karaktere sahip… Her zaman profesyonel olmak istediğini söyleyen Mahrez, bu hedefinden hiç vazgeçmeyerek bugünlere geldiğini ve sadece futboldan keyif almak istediğini vurguluyor. Sözü üzerine kariyerine başladığı futbolda ilk önce babasının hayallerini gerçekleştirdi ve ardından annesine olan borcunu ödedi. Şimdi ise gemisiyle birlikte onu gelecek sezon hem Premier Lig'de hem de Şampiyonlar Ligi'nde fırtınalı okyanuslar bekliyor, Cezayirli kanat oyuncusu ise hayallerini hep bir adım öteye taşımaktan vazgeçmiyor.

Cezayirli futbolcunun bu sene neler yaptığına bir kez daha bakalım...


11 Mayıs 2016 Çarşamba

Leicester City'de Şampiyonluğun Anahtarları


Premier Lig'de dev rakiplerinin bütçe olarak en az 4 kat gerisinde yola çıkan Leicester City, İtalyan çalıştırıcı Claudio Ranieri önderliğinde tam bir takım olarak mutlu sona ulaştı ve 2015-2016 sezonunu şampiyon olarak bitirdi. Kulüp tarihinde ilk defa böylesine büyük bir başarı yakalayan Leicester City, Taylandlı zengin iş adamının kulübü satın alışının 6. yılında şampiyonluk yaşamasını bildi. Rakiplerinden yaklaşık 4 kat daha az bir bütçeyle bunu başaran Tilkiler, bize paradan daha önemli mutlululukların olduğunu da gösterdi. Yayın gelirleri, transfer ücretleri, maç biletleri gibi konularla iyice endüstriyel bir hal alan İngiltere Premier Ligi'nde, bu kadar az bir bütçeyle büyük bir devrim yaptılar.
Bu devrimde tabii ki hoca Claudio Ranieri ve tüm futbolcular, önemli rol oynadı. Ancak bazı isimler var ki, bu yıl performansını yüzde 200'e çıkardı ve elinden gelenin fazlasını da yaptı. Sezonu İngiltere Şampiyonu olarak tamamlayan City'de Vardy, Mahrez, Kante, Schmeichel ve Morgan gibi isimler daha etkin bir performans gösterdi. Örneğin Vardy-Mahrez ortaklığı Leicester City'e 57 gol kazandırdı. Vardy ve Mahrez, bu performansıyla 20 takımlı Premier Lig'in 14 ekibinden daha fazla gol attıkları anlamına geliyordu. Özetle bu ikili, 14 Premier Lig takımına değerdi. İkili, Leicester City'nin şampiyon olurken kaydettiği 64 golün 57'sinde aktif olarak yer aldı. Bu kilit performanslar, Leicester City'i adım adım zirveye taşıdı.

Jamie Vardy


Futbolda dikişi çok geç tutturabilen bir isim Jamie Vardy… Gençliğinden bu yana futbolda oldukça yetenekli bir isimdi; ancak bir türlü tam görülemedi ve böylelikle de istikrar yakalayamadı. Stocksbridge adlı amatör İngiliz takımında forma giyerken; bir yandan da karbon fiber fabrikasında çalışmaya başladı. Amatör kulüpteki performansı, bir sezon sonra Konferans Ligi takımlarından Halifax'in dikkatini çekti. Burada da golleriyle dikkat çekti ve 1 yıl sonra Fleetwood'un yolunu tuttu. Fleetwood'ta bir sezonda golleriyle yıldızlaştı ve 2012 yılında 1.2 Milyon Sterlin karşılığında Leicester City'e transfer oldu. İlk sezonlarında takımda fazla etkili olamazken; kendisinden beklenilen asıl patlamayı 29 yaşına girdiği 2015-2016 sezonunda yapabildi. Takımı Leicester City bu yıl şampiyonluğa koşarken, ileri uçtaki Jamie Vardy buna 24 gol ve 8 asistlik performansıyla katkı veriyordu. Bunun yanında Premier Lig'de üst üste 11 maçta da gol atmayı başardı ve bu formuyla yeni rekorun sahibi oldu. İngiltere milli takımında da ilk kez bu yıl forma giymeye başladı. İngiliz spor yazarları tarafından "Yılın Futbolcusu" ödülüne layık görülürken; Premier Lig Yılın 11'inde de kendine yer buldu. Şu anda değerini 1.2 Milyon Sterlin'den 25 Milyon Euro'ya katladı.

Riyad Mahrez


Cezayirli futbolcu, 2013-2014 sezonunun devre arasında sadece 400 bin Euro bonservis bedeliyle Le Havre'den Leicester City'e transfer edildi. Fransa'da kısa sürede gösterdiği performansla Leicester scoutlarının dikkatini çekmeyi başardı. Teknik direktör Nigel Pearson yönetiminde takımda kendini tam gösteremeyen Mahrez; 2015-2016 sezonu öncesi Claudio Ranieri'nin gelişiyle yıldızını parlattı ve kusursuz bir performans gösterdi. Ranieri, ilk iş olarak ona kanatlarda serbestlik ve inisiyatif hakkı tanıdı. Cezayirli yıldız da kanatlarda görev almasına rağmen içe kat eden oyuncu rolünü de sezon boyunca başarıyla üstlendi. Güçlü vuruşları, hızı, sağlam ayakları ve duran toplardaki etkisiyle dikkat çekti. 17 gol ve 11 asistlik performansıyla şampiyonluk yolunda belirleyici isimlerden oldu. İngiltere Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından "Yılın Futbolcusu" seçildi ve İngiltere'de Yılın 11'inde yer aldı. Değerini 400 bin Euro'dan 25 Milyon Euro'lara kadar çıkararak tam 500'e katladı.

Kasper Schmeichel


Hepimizin bildiği gibi O, Manchester United efsanesi Peter Schmeichel'in oğlu… Yolun başında istediği çıkışı pek yakalayamasa da kendisini Manchester City'de buldu. Burada yalnızca 3 maça çıkınca, işler ters gitmeye başladı. 2009'da Notts County'nin ardından 2010'da Leeds United'in yolunu tuttu. Leeds'te kendisini göstermeye başlayan ve yıldızlaşan Danimarkalı kaleci, bir yıl sonra Leeds United onu Leicester City'e sattığında çok üzüldüğünü ve hayal kırıklığı yaşadığını belirtmişti. Danimarkalı, 2015-2016 sezonunda Leicester formasıyla 36 maça çıktı ve kalesinde 34 gol gördü. Toplamda da 15 maçta kalesini gole kapatmayı başardı. Kaledeki bu emin duruşuyla, şampiyonluk yolunda pay sahibi oldu. 1.6 Milyon Sterlin'lik bonservis değerini, şu an 15 Milyon Euro'ya çıkardı. Geriye dönüp baktığımızda, kim Schmeichel'in hala hayal kırıklığı yaşadığını düşünebilir?

N'Golo Kante


Boulogne takımında profesyonel olan ve orta sahadaki dirençli yapısıyla tanınan Kante, kısa sürede o sırada Ligue 2'de olan Caen'in dikkatini çekti. 2013-2014 sezonu öncesi Caen'e transfer oldu ve o sezon Caen'in Ligue 1'e çıkışında orta sahadaki müthiş katkısıyla dikkat çekti. Caen ile bir sezon da Ligue 1 deneyimi yaşayan Kante, asıl olgunluğuna burada elişti. Savunma ağırlıklı bir futbolcuyken; oyunun ofans yönüne de katkı yapmaya başladı. 2014-2015 sezonunda 2 gol ve 5 asistlik performansıyla Ranieri'nin süzgecine takıldı. Ve yaz transfer döneminde 9 Milyon euro karşılığında Leicester City'nin yolunu tuttu. Ranieri önderliğinde şampiyon olan takımda yalnızca 1 maç kaçırdı, geri kalanında hep ilk 11'deydi. 1 gol ve 4 asistlik performansının yanında hiç cezalı duruma da düşmeyerek takımının dinamosu oldu. Oyunun hen savunma hem hücum yönünü okuyarak Ranieri'nin ellerinde iki yönlü bir orta sahaya dönüştü. Bu performansıyla hem Fransa milli takımında oynamaya başladı hem de İngiltere'de Yılın 11'ine seçildi. Değeri 9 Milyon Euro'dan 25 Milyon Euro'lara kadar çıktı.

Wes Morgan


Nottingham Forest formasıyla profesyonel olan Wes Morgan için; futbol tanrısı pek adil davranmadı. Jamaika asıllı İngiliz futbolcu, Notts County'de serbest bırakıldıktan sonra moralini oldukça bozdu. Bu durumdan o kadar yıldı ki bir ara futbolu bırakıp kurslarına gittiği muhasebeciliği meslek haline getirmeyi düşündü. ancak kısa zaman sonra Nottingham Forest onu keşfetti ve muhasebecilik hayallerinden Leicester City'de şampiyonluğa geçiş yapacağı evreye gelindi. 2012'de 1.1 Milyon Sterlin karşılığında Leicester City'e transfer oldu ve burada kaptanlığa kadar yükseldi. Bu sezon özellikle ligin son bölümünde attığı kritiklerle şampiyonluğu takımında tuttu. İlerleyen yaşına rağmen Leicester savunmasında üstlendiği görevle ikinci baharını yaşıyor. Piyasa değerini de 4 Milyon Euro'ya kadar çıkardı.


10 Mayıs 2016 Salı

Yel Değirmenlerine Karşı İnanmış Don Kişot'lar: Leicester City


Futbol denilen küresel sporda şampiyonluk, oldukça kutsal bir başarıdır. Gücü ve yıllık planlaması yeten her takım, sezona şampiyonluk hayaliyle başlar ve bu yolda ilerler. Her şampiyonluk, takımlar için bir hikaye barındırır. Şüphesiz ki, Leicester City'nin bu sezon başardığı; uzun süre unutulmayacak ve nesilden nesile aktarılacak bir hikaye… Cervantes'in yazdığı o ünlü hikayede yel değirmenleri İngiltere'nin büyük bütçeli ve en büyük kulüpleri, Don Kişot ise Leicester City oluyor. Yel değirmenlere karşı istikrarlarını bozmadan ve artan bir özgüvenle karşı koydu bu sezon Premier Lig'de Leicester City…

Chelsea'li Hazard'ın, Tottenham ağlarına bıraktığı beraberlik golüyle; İngiltere'de inanılmaz bir sezon geride kaldı. Claudio Ranieri ile yola çıkan, transfer bütçeleri rakiplerinden 4 kat geride olan Leicester City; İngiltere Premier Lig'de 2015-2016 sezonunun şampiyonu oldu. Tilkiler bu müthiş başarıyı, sezon başında kimse onlara şans vermezken yakaladı üstelik ve yıllarca unutulmayacak bir olayın öznesi oldular. Daha önceki kulüplerinde elle tutulur bir başarısı olmayan İtalyan çalıştırıcı Claudio Ranieri; kendi sistemini takıma uygulamakla başladı ve zamanında sudan ucuza bonservis bedelleriyle alınan Mahrez, Vardy ve Kante'nin önderliğinde teknik direktörlük kariyerinin ilk şampiyonluğunu yaşamış oldu.


Pearson'dan Ranieri'ye

Nigel Pearson yönetiminde Championship'te oldukça iyi işler başaran Leicester City, 2014-2015 sezonu öncesi Premier Lig'in yolunu tuttu. Aynı sezon Le Havre'den yalnızca 400 bin Euro'ya transfer edilen Riyah Mahrez ve 1 yıl önce Fleetwood'tan 1.2 Milyon Sterlin karşılığında takıma katılan Jamie Vardy ile aslında fitili Premier Lig'e yükseldikleri gün ellerine aldılar. Tek eksikleri bunu ateşleyebilecek bir isimdi, bunun için bir yıl bekleyeceklerdi. İngiltere'nin en üst seviyesinde tutunmak oldukça zordur. Tilkiler de Premier Lig'de 2014-2015 sezonunun ilk yarısında oldukça zorlandı ve alt sıralardan kurtulamadı. Asıl beklenilen çıkışı sezonun bitimine son 10 maç kala gösterdiler ve yenilmesi zor bir ekip olarak lige tutundular. 41 puana ulaşarak sezonu 14. sırada bitirdiler. İşte fitilin ateşlenme kısmı, yaz döneminde devreye girdi. Kulübün Taylandlı sahibi milyarder işadamı Vichai Srivaddhanaprabha, performansından memnun kalmadığı Nigel Pearson'un görevine sorgusuz sualsiz son verdi ve yerine daha önce görev yaptığı takımlardan başarı gösteremeden kovulan İtalyan teknik adam Claudio Ranieri'yi getirdi.

2015-2016 sezonu için, transferde toplam 50 Milyon Euro harcadılar. Bu rakam aynı yıl transfer çalışmaları yapan Manchester City ve Chelsea'nin 4, Manchester United'in 3 ve Liverpool'un 2 kat gerisindeydi. Paranın aslında her zaman başarıyı getirmediği konusunda en iyi örneği verdiler aslında bize… Vardy, Mahrez ve Schmeichel'li kadroya, yapılan transferlerin yalnızca 3'ü ilk 11'de daha düzenli forma şansı bulabildi: Huth, Okazaki ve Kante… Mütevazi bir kadroyla devlerin arasında sezona başlayan Leicester City, Premier Lig'in ilk altı haftasında üç galibiyet ve üç beraberlik ile namağlup bir seri oluşturdu. Yedinci haftada rakipleri Arsenal'di. Topçular'dan 5-2'lik bir mağlubiyet alan Leicester City sezonun ilk sarsıntısını aldı. Ancak yıkılmamak için sarsıntının üzerinde durmamaları gerekiyordu.


Norwich Galibiyetiyle Çıkış Başladı

Bir sonraki hafta evlerinde Norwich'i ağırladılar. Ranieri'nin çalışmaları işe yaramıştı ve Tilkiler 2-1 kazanarak 10 haftalık bir yenilmezlik serisi başlattılar. Bu süreçte Manchester United'ten 1, Everton ve Chelsea karşılaşmalarından 3'er puan alarak devre arası yaklaşırken; spor otoritelerinin kafasına "Acaba mı?" tereddütünü yavaş yavaş soktular. Ardından Liverpool'a mağlup olup Manchester City ve Bournemouth'tan 1'er puan çıkararak sezonun ikinci yarısına düşüşte bir giriş yaptılar. Teknik direktör Ranieri ve takımın Huth, Schmeichel ve Morgan gibi tecrübeli futbolcularının devreye girmesiyle takım bir kez daha kenetlendi. Sonraki 5 haftada aldıkları 4 galibiyet ve 1 beraberlikle tekrar zirveye tutundular. Bu mini seride Tottenham, Manchester City ve Liverpool'a karşı alınan galibiyetler, kendilerine olan güvenlerini bir hayli yükseltti. Arsene Wenger öğrencilerinden sezonun ikinci şakasını 2-1'lik mağlubiyetle alan Leicester City futbolcuları için artık şapkayı önlerine koyup düşünme zamanıydı. Sezon başında kimse onlara şans vermezken liderlik koltuğunda oturuyorlardı ve bunu korumak kendilerinin elindeydi. O günün ardından sözler alındı ve Leicester City, bir 10 maçlık yenilmezlik serisi daha başlattı.

Bu seride 7 galibiyet ve 3 beraberlik ile 24 puan topladılar ve ligin bitimine 2 hafta kala en yakın rakipleri Tottenham'ın 7 puan önünde kulüp tarihinin ilk şampiyonluğunu kazandılar. Ligde ilk olarak 13. haftada yükseldikleri liderliği, bir daha kimseye bırakmadılar. Gelecek sezon için de şampiyonluk gelirleri, yayın hakları, Şampiyonlar Ligi gelirleri ile birlikte toplam 300 Milyon Pound'luk bir gelirin sahibi olacaklar. Borçları yok denecek kadar az olan bu kulübün kasasına, kendilerini geliştirmeleri için muazzam bir miktar girmiş olacak.

Sezon boyunca fikstür sıkışıklığı ve yorgunluk yaşamamaları da en büyük artıları oldu. İngiltere Lig Kupası ve FA Kupası'ndan erken elenmeleri sayesinde tüm konsantrasyonlarını lige verdiler. Tilkiler, haftada 1 maç yaparak fikstürlerinin avantajını kullandılar. Zaman zaman 2-3 gün izin yaparak tüm kadro, fiziksel ve ruhsal olaran dinç kaldı. Ancak şampiyonlukta kilit rol oynayan en büyük nokta, Claudio Ranieri'nin açık fikirli olması ve başarısız Yunanistan macerasından sonra bile kendini geliştirmekten vazgeçmemesi olarak açıklanabilir. İtalyan hoca, Leicester görevini kabul etmeden önce verdiği bir röportajda "Gelişen futbolda her zaman açık fikirliyim. Kendimi geliştirmekten korkmuyorum. Örneğin fırsat bulabildiğim her zaman Almanya'ya uçuyorum. Jurgen Klopp ve Pep Guardiola'yı yakından takip ediyorum. Maçlarını, antrenman tekniklerini analiz ediyorum. Bunu yapabilirseniz gelişen ve büyüyen futbolda ayakta kalabilirsiniz, açık fikirli olmaktan korkmayın" özetini yaparak başarıya ve değişime olan hırsını niteliyor. Antrenmanlarda dilinden düşürmediği "din-don din-don" hayali ziliyle enerji düşüklüğünü engelliyor ve motivasyonu üst düzeyde tutuyor. Her zaman oyuncularının gözlerinin içine bakarak konuşuyor. Bunun yanında, tesislere kolunun altında gazetesiyle geliyor ve takımdakilere basının onlar hakkında yazdıkları olumsuz değerlendirmeleri gülerek ve dalga geçerek okuyor.

Ranieri, Leicester City'de sağlam, boşluk vermeyen ve presleriyle birlikte rakiplerine karşı oldukça agresif olan bir savunma hattı yaratıyor. Takıma bu özelliği, kendi İtalyan karakterinden katıyor. Almanya'da öğrendiklerini ise, takımının ikinci ve üçüncü bölgesine ekliyor. Kontra atakları seven, hücuma oldukça hızlı çıkan ve dört-beş pasta dahi golü bulan bir Leicester City izlememiz, Ranieri'nin Almanya'dan öğrendiklerini yansıtıyor. Leicester City'nin Premier Lig'de en düşük pas yüzdelerinden birine sahip olması, başarıyla oynadıkları bu hızlı geçiş oyununa en iyi örnek aslında… Ranieri, Klopp ve Guardiola'dan öğrendiklerini kendi süzgecinden geçirerek şampiyon bir Leicester City yaratmayı başarıyor. Bunun yanında kadroda yer verdikleri 11 yerli oyuncuyla da İngiltere Premier Lig'in en üst sırasında yer aldılar. Yani Ranieri; yerli oyuncuların fazlalığı ve kalitesinin de şampiyonlukta kilit rol oynadıklarının farkında…


Vardy, Mahrez, Kante…

127 Milyon Euro'luk piyasa değeriyle İngiltere Premier Lig'in en değerli takımı olan Leicester City, tam bir takım halinde şampiyonluğa ulaşsa da; bu başarıda öne çıkan bazı isimler mevcut… 2015-2016 sezonunda Premier Lig'de müthiş bir istikrar tutturan Vardy, rakip filelere gönderdiği 24 gol ile Tilkiler'in en golcü ismi olmayı başardı. Premier Lig'de üst üste 11 maçta gol atma rekorunu da kırdı. Bu performansıyla birlikte 29 yaşında İngiltere milli takımının da formasını giymeye başladı. İngiliz spor yazarları tarafından "Yılın Futbolcusu" ödülüne layık görülürken; Premier Lig Yılın 11'inde de kendine yer buldu. 1.2 Milyon Sterlin'e transfer edilirken, şu an değerini 22 Milyon Euro'ya çıkardı.
Riyad Mahrez de 17 gol ve 11 asistlik performansıyla şampiyonluğa en büyük katkıyı verenlerden… Le Havre'den yalnızca 400 bin Euro karşılığında transfer edilen Cezayirli futbolcu, Mavi-Beyazlı ekipte inisiyatifi eline alarak mükemmel bir sezon geçirdi. Bu performansıyla Avrupa devlerinin transfer listesine girerken; İngiltere Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından da "Yılın Futbolcusu" seçildi ve Yılın 11'inde yer aldı. Bonservis bedeli 20 Milyon Euro'ları geçerken; değerini tam 500'e katlamayı başardı. Bu yıl Caen'den 9 Milyon Euro karşılığında transfer edilen N'Golo Kante, Leicester orta sahasının değişmezi oldu. Premier Lig'de en fazla ikili mücadeleye giren, en fazla ikili mücadeleleyi kazanan ve topa en fazla müdahale eden isim unvanlarını kazandı. Leicester City'nin şampiyonluğunda aktif rol oynarken; Fransa milli takımına da seçilmeye ve forma şansı bulmaya başladı. Takımın tutanı olan Kasper Schmeichel da bu sezon babasını hatırlatan bir performans gösterdi. 36 maçta kalesinde yalnızca 34 gol görürken; bu sezon toplam 15 maçta kalesini gole kapamayı başardı.


Böyle bir şampiyonluktu onlarınki… Hiç düşünmeden İngiltere'nin yel değirmenleriyle mücadeleye girdiler ve bir an olsun özgüvenlerini kaybetmediler. Peri masalının ilk bölümünü tamamlayarak, futbol tutkunlarının damağında güzel bir tat bıraktılar. Bu tadın vemasalın anlamlanabilmesi için 2016-2017 sezonunda da hem lig hem de Şampiyonlar Ligi'nde bir şeyler başarmaları gerekiyor. Söz sırası da Gary Lineker'e geliyor. Televizyonda spor yorumculuğu yapan Lineker, bir programında "Leicester City bu sezon şampiyon olursa, gelecek senenin ilk programını iç çamaşırlarıyla sunacağım" demişti. Mavi-Beyazlı futbolcu ve taraftarlar, artık eski efsanevi futbolcunun sözünü tutmasını bekliyor. 

Bu şampiyonluğa giderken kimler nasıl gol atmış? Hangi futbolcular nasıl katkı vermiş takımına? Bunu merak ediyorsanız, cevap videoda saklı