25 Mayıs 2018 Cuma

ROMANTİK HALKALAR EKSİLİYOR: ARSENE WENGER



Futbol, akıl kadar kalple oynanan kitlesel bir spor oyunudur. Yüzlerce yıldır süren bu devinimde, bilimsel yöntemlerin gelişimiyle birlikte futbolun akıl ve teknik yönü ağır bassa da halen pek çok kişi, futbolu romantik bir spor olayı olarak nitelendirebilmektedir. İtalya, Fransa ve Portekiz gibi ülkelere baktığımızda, buna Türkiye de dahil olabilir, romantizmin ön planda olduğunu görürüz. Teknik direktörünüz eğer bir romantizm akımı temsilcisiyse, takımının oynadığı futbolda da bu izleri görebilmek zor olmaz. Futbolun beşiği İngiltere'de uzun yıllardan beri teknik konular ağırlık kazandı, aklın ön planda olduğu bir futbol oynanıyor, duygular mekanikleşmiş durumda ve en önemli kriter seyir zevki… Tüm bu çarka rağmen; takımlarına kendi düzenini getiren, duygu katan, romantik yaklaşımlar da mevcut… Bu isimler arasında Liverpool teknik direktörü Jürgen Klopp ve Arsenal'in eski teknik direktörü Arsene Wenger gösterilebilir. Bu iki dev isim de çağın gerekliliklerini bilimsel anlamda takımlarına monte ederken; tutkun bir romantik olmaktan da vazgeçmiyor.

Evet eski dedik, Arsene Wenger; daha sezon devam ederken Arsenal ile son sezonunu geçirdiğini açıkladı. Sezonun bitiminin ardından da takımdan ayrıldı. Belki bu 5-6 sene önce alınması gereken bir karardı; fakat deneyimli Fransız, her defasında kendinde tekrar deneyecek gücü buldu, taa ki 2017-2018 sezonunun sonuna kadar… Yazımın başlığına ilham verdiği gibi, İngiltere'de de romantizm halkaları birer birer azalıyor. Zaten Premier Lig'e adım atan teknik direktörler nadiren romantik bir yapıda olurdu, halka giderek eksiliyor. Leicester City ile peri masalını yaşayan İtalyan Claudio Ranieri'nin ayrılıp Nantes'e gitmesiyle başlayan bu süreç, şimdi Arsene Wenger ile devam ediyor. Eski zamanlardaki futbolun tam tersi bir yönde, artık romantizm pek kabul görmüyor. Son romantik Jürgen Klopp ise, şu an için rahat görünüyor, onlarınki ilk görüşte aşk…

Teknik direktörlük kariyerine 1984 yılında başlayan Fransız, 3 sene Fransa'da Nancy kulübünü çalıştırıyor. Buradaki felsefesi dikkat çekince, 1987-1994 yıllarını Fransızların köklü kulübü Monaco'da geçiriyor. Sonrası, ver elini Japonya… Romantik felsefesini Londra'ya taşıması, 1996 yılının ekim ayını buluyor. Avrupa'ya oldukça uzak bir ülke olan Japonya'da Nagoya Grampus takımıyla gösterdiği başarılar, İngiltere'de Topçuların dikkatini çekiyor. O dönem Wenger'i kimse tanımıyor ve haliyle eleştiriler de çok yoğun oluyor; ancak Arsenal kararlı yapısından adım atmıyor ve Arsene Wenger'i Londra'da bir Arsenal efsanesi yapacak hamleyi gerçekleştiriyorlar. Attığı imzanın ardından Kuzey Londra ekibinin çalıştırıcısı olan Wenger, "Buraya gelmemdeki temel sebep İngiliz futbolunu sevmem. Arsenal Kulübünün ruhu ve potansiyelini seviyorum." futbola ve çalışmaya olan aşkını da ortaya koyuyordu. Bu öyle bir aşktı ki, 22 yıl ve 1202 maç boyunca hiç bitmeyecekti.



22 Yılda 15 Kupa

1 Ekim 1996 yılında başlayan futbolun romantik yönüne yolculuk, Arsene Wenger yönetimindeki Arsenal'e 15 kupa kazandırdı. Öğrencileriyle birlikte biri namağlup olmak üzere 1997-1998, 2001-2002 ve 2003-2004 yıllarında 3 Premier Lig şampiyonluğu yaşadı. Bu şampiyonlukların yanında 6 kez FA Kupası şampiyonluğunu ve 6 kez de Community Shield şampiyonluğunu kartvizitine ekledi. Görev aldığı 22 yılda 1202 maçta Arsenal'in yedek kulübesindeki komutanı olurken; tam 2087 kez gol sevinci yaşadı. Maç başına 1.96 puan ortalamasını tutturdu. Onun zamanında Vieira, Henry, Dennis Bergkamp, Pires ve Ljungberg'li efsane kadro kuruldu ve başarıdan başarıya koşuldu. Namağlup şampiyonluğu getiren de bu efsane kadro ve Wenger'in romantik felsefesi oldu. 68 yaşındaki Fransız'ın yolu, bir dönem Galatasaray'la da kesişti. 2000 yılındaki UEFA Finali'nde Galatasaray'ın rakibi oldular ve penaltı atışları sonunda boyunlarını eğdiler. 22 yılda Arsene Wenger'in bir UEFA ve bir de Şampiyonlar Ligi finalleri bulunuyor. Bunun yanında Fransız teknik adamın yardımlarıyla 17'si üst üste olmak üzere 19 kez Şampiyonlar Ligi'nde boy gösterme istatistiği yakaladılar. 20 yıl boyunca Premier Ligi ilk 4 dışında tamamlamamaları da Arsene Wenger ve takımı adına bir başka önemli istatistik… Romantik Wenger, Premier Lig'i kazanmış olan ilk yabancı teknik direktör unvanını da cebinde taşıyor.

Daha milenyumun ilk yıllarından beri değişmez taktiği 4-2-3-1 oldu. Yeni bilimsel teknikleri takımına mutlaka aşılasa da; romantik felsefesinden asla vazgeçmedi. 9 yılı kupasız geçirdiği dönemde ve 2013 yılından beri Arsene Wenger'e hep eleştirel yaklaşıldı. İngiliz ve dünya basını, hep Fransız hocanın yeterliliğini tartıştı, maç içindeki ve dışındaki hareketlerini mercek altına aldı. Transfere çok para harcamaması ve bu konuda cebinde akrep olması, transferde elinden kaçırdığı ve sonrasında yıldız olan önemli isimler, yeni jenerasyonunu yakalayamaması, taktik ve teknik anlamda kendini yenileyememesi, takımını globalleşen futbola ayak uydurtaması; Fransız hocanın sıklıkla eleştirildiği noktalar oldu. Küreselleşen futbol, yayın gelirlerinin her kulübün elini güçlendirmesi, Arap ve Rus sermayesinin Premier Lig'e el atması ve transferde ezeli rakiplerinin gerisinde kalmasıyla Wenger'in eli iyice zayıfladı. Önce Manchester United, Chelsea ve Manchester City ile ara açıldı, ardından Tottenham ve Liverpool'a da yetişemedi. Bana göre tüm bu nedenler, Fransız hocanın vedasını ilmek ilmek işledi. Transfer konusunda para harcamama inadı ve ezeli rakiplerinin gerisinde kalması, taraftar için de bardağı taşıran son damla oldu.

Ad Crucem Rubicon

"Rubicon'u Geçmek" olarak çevirebileceğim bu deyim, fazlasıyla bu yazıyla ve Arsene Wenger'le ilgili… İtalya’nın kuzey bölgesinde yer alan ve 29 km uzunluğunda bir nehir olarak dikkat çeken Rubicon, Roma Cumhuriyeti döneminde bir sınır çizgisi olarak kabul edilirdi. Generallerin ordularıyla bu nehirden geçebilmesi kesinlikle yasaktı. Roma'ya girebilmelerinin tek şartı, ordularını nehrin diğer tarafında bırakmaktı. Bu yasağın nedeni, senatoda yaşanabilecek olası bir kötü durumda, generallerin ordularıyla birlikte isyan başlatmasını önleyebilmekti. M.Ö. 49 yılında Julius Caesar ordusuyla nehri geçince, bu yasağı çiğnemiş ve bir iç savaşa neden olmuş. Rubicon'u geçince, geri dönmek oldukça zormuş. Julius Caesar'ın yaptığı bu hareketle de "Ad Crucem Rubicon", yani "Rubicon'u geçmek" deyimi ortaya çıkmış. Türkçe açıklamasını size yapmam gerekirse, "geri dönüşü olmayan noktalarda gözü kara olmak ve daha da ilerisine gitmek" anlamına geliyor.

Bu deyim, Arsene Wenger'in kararıyla oldukça benzemekte… Fransız çalıştırıcının önünde de oldukça kesin bir çizgi vardı. O çizgiyi geçmeyip beklemeyi seçse, belki de Arsenal daha kötü duruma gidecek ve Wenger iyice ezilecekti. Rubicon'u geçmek tarzını uygulasa, futbolu çok sevmeye devam edecek ve bırakmak istemediği futbola yeni projelerle devam edecekti. 2017-2018 sezonunda Rubicon'u geçmek, Arsene Wenger'in kafasında hep dolandı durdu. Ve sonunda Arsene Wenger gözü karalığını gösterdi, eleştirilere bir son vermeyi seçti ve çok sevdiği Arsenal ile yollarını ayırdı. Üstelik bunu en acısız, en ağrısız şekilde yaptı. Özetle Wenger, Rubicon'u geçti. Şimdi sırada yeni bir projeyle futboldan kopmamayı ve içindeki  ateşi söndürmemeyi düşünüyor.

Her insanın Rubicon'u geçebilmesi dileğiyle…